Telefon
WhatsApp
YARI YARIYA DEĞİL, YÜZDE SEKSENİ BULDU, BAHAR DOĞRU YOLDA MI?

Yanıldım;

Büyük farkla ‘Her ikisi de!’ diyenlerin oranı neredeyse yüzde 80’e ulaştı.

Soruyu soran ya da paylaşan şu örneği vermişti özetle;

‘Bir hafta sonu, iyice yorgunsunuz hem ruhen hem bedenen! Yatak keyfinin üzerini gün boyu koltuktan kalkmadan oturmak istiyorsunuz. Sizin için mutluluk bu…

Ama eşiniz, ‘Hazırlan, evden çıkacağız. Birlikte dışarıda geçireceğimiz gün geldi’ diyor…

‘Yorgunluğunuz’ belki de umurunda değil…

Belki de farkında değil…

Başka nedenler de olabilir…

Gezmek, eğlenmek, alışveriş yapmak, hava almak…

Sıralamak mümkün…

Belki de niyet başka!

Anlatım şöyle:

‘Gidemem’ dersiniz evdeki huzursuzluk, bir şekilde ortaya çıkar.

Kendinizi, halinizden ötürü yüzde yüz haklı buluyorsunuz.

İşte burada ‘Haklı olmak!’ ya ‘Haksız olup, mutlu olmak, mutlu görünmek, karşındakini (Eşini) de mutlu etmek var…

İşte bu anlatım ve sorular, hiç ummadığımdan da fazla ilgi gördü.

Demek ki, insanımız, durumunda, hem haklı olmak, hem de mutlu olmak istiyor…

Hürriyetinden, özgürlüğünden hiçbir şekilde ödün vermek istemiyor.

 

*- ‘GÜNÜN SORUSU’ DİZİ FİLMDEN

Bunları düşünürken, bir dizinin tanıtımında şu sözleri duydum:

Dizinin kahramanı sevgilisine soruyor?

‘Mutluluk istiyorsun ama mutluluk nedir biliyor musun?’

İki sevgilinin arasındaki gelişmeleri yani düşüncelerini bilmiyorum.

Zaten hiçbir kelimenin anlamını bile tam bilmiyoruz!

İnanın hepimiz için bu böyle!

Tarifi genelde şöyle:

Mutluluk, kişinin kendini iyi, huzurlu ve tatmin olmuş hissettiği öznel bir ruh halidir.

Hem anlık duygularla hem de yaşamın genelinden duyulan doyumla şekillenir.

Mutluluk, psikoloji ve felsefede farklı şekillerde ele alınır.

İşte temel boyutları:

 

Duygusal yönüyle mutluluk, kişinin olumlu duygular (sevinç, huzur, neşe) yaşaması ve olumsuz duyguların az olmasıyla ilgilidir.

Bilişsel yönüyle mutluluk, bireyin yaşamını değerlendirme biçimiyle ilgilidir. Kişi yaşamından memnun olduğunu düşündüğünde kendini mutlu hisseder.

Fizyolojik temelleri de vardır:

Beyindeki dopamin, serotonin, oksitosin ve endorfin gibi nörotransmitterler mutluluk hissini tetikler.

Psikologlar mutluluğu genellikle ‘öznel iyi oluş’ ya da ‘öznel esenlik’ olarak tanımlarlar.

Bu iki temel öğeye dayanır:

Duygusal denge: Olumlu duyguların olumsuzlara göre baskın olması.

Yaşam doyumu: Kişinin yaşamını genel olarak olumlu değerlendirmesi.

 

*- MUTLAKA BİRİ SİZİ İLGİLENDİRECEK!

Yazımın önlerinde, “Dizinin kahramanı sevgilisine soruyor?

‘Mutluluk istiyorsun ama mutluluk nedir biliyor musun?” demiştim.

Meğer sorunun yanıtı, ne kadar uzunmuş?

Umarım ilgi ve merakla okumaya devam edersiniz!

Daracığınızda bulunur…

Mutluluk, sadece bireysel değil çevresel etkenlerle de şekillenir

Yaşam koşulları: Ekonomik durum, sağlık, güvenlik.

Sosyal ilişkiler: Aile, arkadaşlık, toplumsal bağlar.

Kültürel değerler: Mutluluk anlayışı kültürden kültüre değişebilir.

Mutluluğun evrensel bir tanımı yoktur. Her birey için farklıdır:

- Bazıları için başarı ve üretkenlik mutluluk kaynağıdır.

- Diğerleri için sevgi, aidiyet ya da doğayla iç içe olmak daha önemlidir.

Bilimsel öneriler arasında şunlar yer alır:

- Minnettarlık pratiği: Günlük olarak şükredilecek şeyleri yazmak.

- Fiziksel aktivite: Egzersiz, mutluluk hormonlarını artırır.

- Anlamlı ilişkiler kurmak: Sosyal destek mutluluğu besler.

- Amaç edinmek: Hayatta bir hedefe sahip olmak tatmin duygusunu artırır.

Mutluluğu felsefi açıdan da ele alabiliriz:

Epikür, Aristoteles, Spinoza gibi düşünürlerin mutluluk anlayışları oldukça zengin ve düşündürücüdür.

Bunlara da yönelirsek işin içinden çıkamayız, herhalde…

Kısa ve öz:

Keyfin yerinde ise ‘mutlusun’ işte…

Sevdiğinle birlikte güzellikleri paylaşıyor, anlaşıyorsan da ‘mutlusun’ demektir.

Gülün, bir de kahkaha atın…

Mutlulukla birlikte neşeniz de yerine gelsin….

 

*- KARANIN KARASI

Siyahtan daha koyu, daha kara renk olmadığını sanıyorduk.

‘Tencere dibin kara, seninki benden kara!’ diyorduk.

Ama şimdi daha da büyük, derin kara rengini bulmuşlar, ‘Kömür karası bile’ geride kalıyor.

İsim de verilmiş…

Ama içimizdeki ‘kara insanların’ sayıları azalmıyor ki…

Bir arkadaşım, İzmir’in turistik ilçelerinden Foça’yı, yerel gazeteci Servet Vural’ın yazılarının da etkisiyle ‘yaşam merkezi’ olarak seçmiş…

Yeni, yakın zamanda…

Emlak ilanlarına bakmış, birini beğenmiş, telefonla irtibat kurmuş, anlaşmış, aracı ile…

‘Kaportayı gönder, işte Noter’den yetki ver, vs’ neyse anlaşmışlar.

Aklına son anda, ‘Foça Sevdalısı Servet Vural’ gelmiş…

Durumu anlatınca, ‘sahtekar ve dolandırıcılığı’ öğrenmiş…

Yani son anda ‘direkten’ dönmüş…

‘Az kalsın yanıyorduk!’ dedi.

Sonra düzgün insanlar bulunmuş…

İşte bu gibiler içimizdeki ‘karardan da kara’ insanların varlıklarını gösteriyor.

Güvenli insan…

Güvenli insanı nasıl bulacağız?

İşte asıl mesele, konu bu!...

 

*- HAK MESELESİ

Sayıştay, belediyelerin yönetimindeki ‘otoparkların’ bazı kurum ve kişilere ‘ücretsiz kullanımını’ uygun bulmadı.

Belediyenin, yani kamunun büyük zarara uğratıldığını rapor etti.

Tabii bu daha çok büyük şehirler için geçerli…

Bazılarımız ‘Verilen hak geri alınmaz!’ diyor…

Bazılarımız da ‘Hak verilmez alınır!’

Nasıl?

İşte yetkililerle konuşmak, yardım istemek falan…

Bu karar meslektaşlarımı, benim gibi etkiliyor.

Bir meslektaşım, ‘Cemiyet bir küçük sorunu çözemiyor!’ diyor.

Bir başkası, ‘Başkan bize randevu vermiyor!’ diyor…

‘Sayımız abartılıyor, biz bu kadar kalabalık değiliz!’ diyen de var.

İşin başındaki yetkili ile altı ay kadar önce doğrudan konuşmuş ve konuyu öğrenmiştim.

“Yasalardan, raporlardan şundan bundan!” gayet kibar bir şekilde anlattı.

Hatta yolunu bile şöyle gösterdi:

‘Açıkhava otoparklarımızda görevli mesai arkadaşlarımıza basın kartınızı gösterirseniz size kolaylık gösterecektir.

Ama kapalı otoparklarda geçerli, ‘göster geç!’ sistemi artık yok!

Bu karar yalnız size değil, Belediye Meclisi üyeleri dahil, birçok kurumu kapsıyor…’

Tamam ama Başkanlık, yani belediye başkanı Meclis üyeleri için sorunu çözmüş durumda…

‘Ne kadar ödeme yaptıysanız, fişini getirin, ay başında bir şekilde size ödemelerinizi geri veririz…’ uygulamasını gerçekleştirmiş…

Yani bu anlatımımı bilen yok…

Şimdi geleyim ikinci soruya!

Meslektaşım, ‘Sayımız fazla değil!’ diyor…

Evet, işte, görevde, sahada, meydanda olanlar çok az!

Çoğunun da, hakları olan ‘Basın Kartları’ yok…

Medya grupları, adı- soyadı yazılı ‘tanıtım kartı’ veriyor.

Yasak olmasına rağmen, bazıları da devletin verdiği, basın kartının benzerini yaptırıyor.

Peki ‘hak edişler’, gerçek basın kartları kimde?

Patronların yöneticilerin, sekreterlerinde, aile fertlerinde, çoluk çocuğunda, sevgilisinde, şoföründe, çaycısında, kendisini mutlu edende…

Şu anda bunların sayısı herhalde normal haberciden, koşuşturandan, dayak yiyip hapiste olanların on misli fazladırlar.

Yalan- yanlış beyanlara nedense daha düne kadar hep ‘eyvallah’ denmiştir, görevliler tarafından, uygunluk verilmiştir.

Tabi resmi kayıtlara bakılırsa sayı oldukça kabarık…

Gözden kaçmıyor…

İnanın gerek otoparkları gerekse özellikle belediyelerin kolaylık sağlamak için yarattığı imkanlardan yararlananların yüzde 90’ı bunlar, yaşamları ‘bedavacılıkla’ geçinen insanlar…

Zaten her meslek gibi maalesef bizimki de ‘ayağa’ düşmüş haldedir.

Yalakalık, yağcılık, el etek öpücülük bazıları için önde geliyor.

Herkes birbirini biliyor!

 

*- BİLMEDİĞİMİZ

Evet dostlar, herkes birbirini biliyor!

Buna rağmen, nedense ‘Efsane!’ kelimesi bazılarını ağzından düşmüyor.

İzmir Namık Kemal Lisesi’nde ‘Arap Binzet! İsim ve lakaplı bir fizik öğretmenimiz vardı.

Bence ‘bilim insan’ idi.

Düşünebiliyor musunuz, yarım asırdan daha önceki zamanda Rusya’dan (SSCB) Fizik kitapları, problemlerini getirtiyor, tercüme ettiriyor, bizi iyi yetiştirmeye çalışıyordu.

Derslerde sıkılmamızı önlemek için laf değiştirip, yorumlar yaptığı ya da bizi problem dışı düşünceleri, oluşumları yorumlayabilmemiz için örnekler veriyordu.

Aklımda kalanlardan biri de özetle şöyle idi:

‘İnsanlar kendilerini hep olduklarından daha fazla göstermek isterler. Bunun çok örnekleri vardır. Gözleri hep yukarıdadır. Aç gözlüdür. Yanıltıcıdırlar…Bunlara dikkat etmek ve her laflarına, davranışlarına,

Hallerine, duruşlarına inanmamak lazım. Bunlar yaşamın parazitleridir..’

Verdiği örnekleri nakletmek istemiyorum…

Ama yaşamımızda hep, örnekleriyle bunlardan çok gördüm…

Mutlaka düzgün insanlar olarak sizler de rastlamışsınızdır, bundan eminim…

‘Efsane’ denilenler, ‘fasa fiso’dur…

Bilmeyene söyleyin!

Ya da kendi kendinizi tatmin edin..

‘Duayen’ olarak adlandırılanların çoğu için de bu böyledir…

Onların geçmişini bilenler, mutlaka benim gibi gülüyorlardır…

Diyorum;

Sözcüklerin manasını da bilmiyoruz, kullanımını da!

Bazen sinir oluyorum…

Ama biri çıkıp da, ‘Kardeşim sen yanlış biliyorsun, uyduruyorsun, yalancısın!’ demiyor, diyemiyor…

‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!’ diye düşünmek gibi bir şey…

Ama bir kadına, ‘Or,u’ sıfatını yakıştırmak çok kolay oluyor, nedense…ned

Dip notu gibi bir paylaşım yapmak istiyorum, bir ünlünün sözünden, politikada olsun, şirketlerde olsun, her yerde benzeri karşımıza çıkıyor:

Ne demiş, gerçek üstat;

‘Önce sizi bir çorbaya muhtaç ederler, sonra da size bir tas çorba verip, oyunuzu alırlar, çalarlar…’

İşten atılma korkusu, çocuklarınız, aileniz, yani düşünceniz bile teslim alınmıştır bu yüzden…

Ne derlerseler, ağzınızdan şu tek sözcüklü, cümle çıkar;

‘Haklısınız!’

 

*- BAHAR DİZİSİ VE ‘ÖZDEĞER İNŞASI’

İzmir Urla’dan Atalay Ergezen durumu güncellemiş…

‘Bahar, ailenin harabeye dönmesini mi örnekliyor?’ sorusunu da sorduktan sonra, “Gölgesinde, hukukun bir intikam aracı olarak kullanılması hakkında…” bir yazıyı paylaşıyor…

Ancak yazının sonunda bir not var, önce onu paylaşmak istiyorum;

‘Youtube’ adresi de verilen mesaj şöyle:

“Bu dizi ya da başka bir dizi izleme alışkanlığım ve zamanım olmadığından, Bahar dizisi hakkında yaklaşık bir gün süren derlemelerimin bir özetidir.

Kısa bir gezintiyle dizinin dikkat çeken sahnelerini içeren 3.48 dakikalık video linki aşağıda. A.E.

https://www.facebook.com/share/v/17Up3Tgxak/

https://youtu.be/Q0dPWhX4iLE “

 

*- KARAKTERDEN SENARYOYA YAYILAN ÇATIŞMA

Bahar dizisi, bir ‘geç uyanış’ ve bireysel güçlenme hikayesi olarak sunulurken, Bahar Özden'in kendisine uygulanan 25 yıllık psikolojik istismara karşı verdiği mücadele, anlatısal bir ikilem yaratmaktadır. Analizler, Bahar'ın intikam arayışının ve hesaplı stratejilerinin, hukuku adalet arayışından ziyade duygusal intikamın bir aracı olarak kullanılması riskini barındırdığını göstermektedir.

Bu modelleme, özellikle küçük çocuklu ailelerde, boşanma sürecindeki bireylere zararlı davranış kalıpları sunarak, hukuki istismara ve aile kurumunun travmatik süreçlerle dinamitlenmesine yol açabilecek potansiyel riskleri taşımaktadır.  

I. Bahar Karakterinin Paradoksu: Travma ve Patolojik Cevap

I.A. Kronik Mağduriyetten Misilleme Mekaniğine Geçiş

Bahar, hikayenin başında kocası Timur tarafından uygulanan sürekli eleştiri, değersizleştirme ve gaslighting (psikolojik manipülasyon) döngüsünün kurbanı olarak tanımlanır.

Uzun yıllar süren bu istismar, ‘tahsilli bir kadın’ olmasına rağmen, ancak ölümcül bir krizle (organ yetmezliği) yüzleştiğinde harekete geçme kararı almasına yol açar.  

Ancak Bahar’ın stratejik davranışlara ve meydan okumaya doğru kayması, psikolojideki ‘saldırganla özdeşleşme’ olgusunu yansıtır.

 

*- BAHAR’IN ACISI

Adalet arayışında, kendisine karşı kullanılan araçların benzerlerini (hile, uzun vadeli komplo kurma, duygusal üçgenleme) kullanmaya başlaması, izleyicilere, istismardan çıkışın istismarcının stratejik yöntemlerinin benimsenmesi ile mümkün olduğu mesajını verir.

Bu durum, Bahar’ın acısını meşrulaştırsa da, eylemlerinin intikam ve cezalandırıcı patoloji sınırına kayma riskini taşır.

I.B. Anlatısal Teknik ve İzleyicinin Kışkırtılması (Flashback vs. İtiraflar)

İzleyicinin Timur'a atfedilen geçmiş davranışları nasıl öğrendiği sorusu, karakterin adalet arayışını meşrulaştırmada kullanılan anlatısal manipülasyonun kritik bir noktasıdır.

Bu konuda spesifik bir senaryo analizine dayanan doğrudan bir araştırma bilgisi bulunmamaktadır.

Ancak, bu tür yüksek dramatik dizilerde kullanılan genel anlatı mekanizmalarına dayanarak şu çıkarımlar yapılabilir:

 

*- KÖTÜ DAVRANIŞLARIN DOĞRUDAN GÖSTERİMİ

Timur'un güncel sadakatsizlikleri, Bahar'a yönelik mevcut eleştirileri ve Rengin ile olan ilişkisi gibi aksiyonlar, genellikle doğrudan sahnelenir (senaryo akışı içinde görülür). Bu, izleyicinin Timur'a karşı anlık öfkesini ve nefretini besler.

• Geçmişteki Psikolojik Şiddetin Bahar'ın Filtresinden Geçirilmesi: Bahar'ın 20 yıllık evliliğindeki kronik psikolojik istismar döngüsü, genellikle flashbackler aracılığıyla (geçmişten anılar) veya Bahar'ın Evren ya da diğer güvendiği müttefiklerine yaptığı itiraflar/açıklamalar yoluyla aktarılır.

I.C. Yalan Söyleme ve Komplo Kurmanın Normalleştirilmesi

Karakter, güçlü ve yerleşik bir istismarcıya karşı oyun alanını eşitlemek için yalan söylemeyi ve sistematik manipülasyonu araçsal bir araç olarak kullanır.

Bir kahramanın, yani ahlaki bir pusula olması beklenen kişinin, hesaplanmış yanlışlıkları defalarca kullanması, izleyicilere dürüstlüğün bir zayıflık olduğu ve yüksek riskli hedeflere ulaşmak için sistematik manipülasyonun gerekli strateji olduğunu öğretir.

Bu anlatısal yapı, ‘aile içi komplo kurma’ davranışını meşrulaştırır; eşlerin aktif olarak birbirlerinin yıkımı için planlar yapmalarını ve duygusal piyon olarak çocukları kullanmaları kabul edilebilir bir taktik haline gelir.

 

*- İNTİKAM SÜRECİ

II. Hukukun Duygusal Savaş Alanına Dönüşmesi: Rol Model Riski

II.A. İntikamın Hukuki Süreçlere Aktarılması

Bahar dizisi, ‘öz kontrol altında uygulanan uzun vadeli intikam planları’ anlatısını cazip hale getirir.

Bu modelleme, boşanma sürecinde olan izleyicileri, psikolojik enerjiyi iyileşme, arabuluculuk veya sağlıklı kapanmaya değil, eşin cezalandırıcı yıkımına yatırmaya teşvik eder.

Bu davranışsal model, doğrudan yüksek çatışmalı, uzun süreli ve kaynak yoğunluğu yüksek çekişmeli boşanma süreçlerine dönüşür.

Dizinin intikam arayışını boşanmanın hukuki mekanizmasıyla birleştirmesi, aile hukuku mahkemelerini uzun süreli psikolojik savaş alanlarına dönüştürme riski taşır.

Anlatı, çözüm için gereken sağlıklı hukuki süreçten ziyade, planın başarısının dramatik olarak ifşa edilmesine odaklandığı için, izleyicilerde gerçekçi olmayan beklentiler yaratır.

II.B. Hukuki İstismara Teşvik ve Hukuk Sosyolojisi

Televizyon anlatıları, kamunun dava açma gerekçeleri, mahkemede nelerin elde edilebileceği ve hukuki bir çatışma için uygun duygusal anlatının ne olduğu hakkındaki algısını şekillendirir.

Bahar gibi ayrıntılı evlilik suiistimali, uzun vadeli komplolar ve gizli varlıkları vurgulayan diziler, müvekkilleri son derece düşmanca, kusur temelli boşanma (Kusurlu Boşanma) stratejileri izlemeye teşvik eder.

Bahar’ın ‘rol model’ olarak sunulması, anlaşmalı uzlaşmaları reddetmeye ve çekişmeli davalara özgü agresif, ‘kazanmaya’ yönelik stratejiler lehine hareket etmeye teşvik eder.

Bu durum yasal maliyetleri, süreyi ve başta çocuklar olmak üzere tüm taraflar için duygusal travmayı önemli ölçüde artırır.

 

*- ÇELİŞKİLİ EYLEMLER

III. Aile Kurumunun Dinamitlenmesi ve Çocuk Travması

III.A. Çocukların Aleyhine Sonuçlar (Çekirdek Güvenin Zedelenmesi)

Dizinin çatışmayı artırma yöntemleri, hukuki ve etik standartlarda öncelikli olan çocuğun üstün yararı ilkesiyle çelişir.

Bireysel adalet arayışının, komplo kurma ve çatışmayı tırmandırma yoluyla aile birimini istikrarsızlaştırması, çocuk refahını doğrudan tehlikeye atar.

Özellikle Bahar ve Timur'un 20 yıllık evlilikleri ve iki çocuk sahibi olmaları gibi çelişkili eylemler, anlatının dramatik yükselişi önceliklendirdiğini, karakterin mantıksal tutarlılığını veya çocukların uzun vadeli istikrarını değil, Bahar'ın intikam anlatısını güçlendirdiğini göstermektedir.

III.B. Duygusal Şiddetin Normalleşmesi (Sürekli Bağırma Dinamiği)

Karakterler arasındaki ‘sürekli birbirine bağıran’ ilişkilerin yaygınlığı, uzmanlar tarafından hem yetişkinleri hem de çocukları derinden etkilediği belirtilen yüksek çatışmalı bir içeriği temsil eder. 

• Çocuklar Üzerindeki Etki:

Psikolojik analizlere göre ‘çocuklar boş birer sayfadır’ ve şiddet içerikli dizileri izledikçe bilinçaltlarında bu yönde bir ‘meyil" oluşacaktır.

Sürekli yüksek sesli, duygusal açıdan saldırgan etkileşimlere maruz kalmak, düzensiz duygusal tepkileri normalleştirir.  

• Sosyal Öğrenme Teorisi:

Bandura’nın modeline göre, çocukların şiddet içerikli programları izlemesi, sosyal ve psikolojik gelişimleri için hayati önem taşıyan ‘oyun ve arkadaş ortamlarından’ uzak kalmalarına neden olur.

Bu durum, çocuğun ileriki yaşamında toplumsal ilişkiler kurma başarısını olumsuz yönde etkileyebilir ve tüm yetişkinlik yaşamı boyunca etkisini sürdürecek kalıcı izler bırakabilir.  

‘En yakınlarının yıkılışı için uğraş vermeyi’ izlemek, çocuğun aileye ve yakın ilişkilere olan temel güvenini sistematik olarak zedeleyerek, ilişkisel paranoya ve sinizm geliştirmesine yol açar.

 

*- SONUÇ

Bahar dizisi, psikolojik farkındalık yaratma potansiyelini taşırken, aynı zamanda intikamı meşrulaştıran araçsal aldatma ve hukuki süreçleri bir savaş alanına çeviren yüksek çatışmalı davranışları modellemektedir.

Bu durum, özellikle boşanma arifesinde olan izleyiciler için, duygusal travma ve maliyeti artıran, uzlaşmayı reddeden hukuki istismar stratejilerini benimsemeye yönelik bir rol model işlevi görme riski taşımaktadır.

Dizinin yayınlanmasının ardından çekişmeli boşanma davalarındaki olası artışa dair istatistiksel verilere şu an için ulaşılamasa da, hukuki sosyoloji ilkeleri, popüler medyanın bu tür çarpıtılmış hukuki anlatılarla müvekkil taleplerini etkilediğini ve hukuki yükü artırdığını göstermektedir.

Yazının başındaki notu tekrarlıyorum, bir hata yapmamak için:

Not: Bu dizi ya da başka bir dizi izleme alışkanlığım ve zamanım olmadığından, Bahar dizisi hakkında yaklaşık bir gün süren derlemelerimin bir özetidir. Kısa bir gezintiyle dizinin dikkat çeken sahnelerini içeren 3.48 dakikalık video linki aşağıda. A.E.

https://www.facebook.com/share/v/17Up3Tgxak/

-----

https://youtu.be/Q0dPWhX4iLE “

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği