'UÇMUŞ' DERLER YA, ÖYLE BİR ŞEY
*- AYIP YAHU! Yakın zamanda iki günlüğüne İzmir dışında idim. Yolculuğumda, eşlik edenlerden Turizmci Hülya Gülperçin, ‘Bizim üniversiteler kenti Bornova’mız, Karşıyaka’dan daha ucuz’ demişti. Erken saatlerde yola çıktığımız için, açlığımızı bastırmak için, İzmir’e özel ‘gevrek’, ‘boyoz’ ve ‘tahinli çörek’ almıştık. Tabi iki benim sevdalım ‘tatlı maya ekmek’ ile çoğunluğun bilmediği ‘peksimet…’ Özellikle yaz aylarında bir ayağım ‘Urla’da olduğu için, yolculuk için aldıklarımın hemen aynısını, son yılların bu cazibe merkezindeki bir eski fırından aldım. ‘Aman Yarabbim!’ demekten kendimi alamadım. Neredeyse fiyatları iki misli… ‘Uçmuş’ derler ya, öyle bir şey… Yıllarca neredeyse her kentte meslektaşlarımın yaptıkları haberlerin biri de ‘Fırın denetimleridir!’ İsteyen istediği fiyatı alabilir mi? Ya da, neredeyse ayda bir ürünlerine zam yapabilir mi? Oluyor işte!
*- ZİHNİYET DEĞİŞMELİ
Fırıncıya, aynı şehrin iki yerleşim merkezinde bu kadar fark olup olmadığını sordum yanıt belli;
‘Bizde böyle!’
İki yıl önceki rakamlara göre, Urla’ya ‘Deprem korkusu!’ nedeniyle yerleşen İstanbullu sayısı 40 bin civarında idi.
Belki diğer kentlerden gelenlerle birlikte bu sayı iyice büyümüştür.
Yani fırıncı esnafı olmak üzere hepsinin memnun olmaması için bir neden yok.
Bir de ‘Belediye kendilerine’ büyük destek sağlıyorsa, sorun yok!
Anlatayım:
Seçim geldi, kayyum (kayyım) gitti, sevinç de geldi.
Kıştan sonraki bahar gibi özellikle esnaf için….
İstanbullular hariç Urla’nın yerlisi, daha doğrusu yaşlılar, ihtiyaç sahipleri için de durum aynı mı bilmiyorum.
Bildiğimi söyleyeyim:
Belediye iştirakı ‘Urit’ isimle bir kafeteryalar sinsilesi var Urla’da…
Zaten hemen her belediyelerimizde, yerine göre ismi değişik olanlara eşdeğerli gibi.
Bunların kuruluş ve hizmet aracı, herkesin kesesine uygun bir şekilde çoluk çocuk yararlanmaları…
Yani ‘hesaplı’, ‘ekonomik!’
*- ADAMINA GÖRE
Urla İskele’deki Urit’e uğradım, deniz kenarında bir küçük bardak çayı on beş liraya içerken, bir de pahalıyı aldığım ‘tahinli çörekten’ bir parça atıştırmak.
Yan masada, beş altı tane öğretmen vardı.
Onlar da aynı şekilde, yorgunluk ve stres atarken, atıştırıyorlardı.
Önceki zamanlarda da rastlamıştım.
Bir de İzmir’e has, ‘hayır lokması’ dağıtanlara rastlarsınız.
Ya ‘okul çıkışlarını’ bekler hayırseverler, bir de camilerdeki vakit namazlarının bitişini…
İşte öğretmenler ve öğrenciler ile veliler ile sıradan vatandaşlar bundan yararlanırlar.
Umarım bu güzellik ülkemizin her köşesine yayılır.
*- BAKIŞ AÇISI
Belediye iştiraki URİT’te çayımı yudumlarken, kibar genç bir kızımız geldi, güler yüzüyle…
‘Saat 12’den sonra yiyecek getirmek yasak!’ dedi.
Neredeyse ağzımızdaki lokmayı bile çıkarmamıza eşlik edecek.
Neden?
Yönetimin kararı, yani başkanlığın…
‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!’
Biliyorsunuz gerek atasözlerimizde, gerekse deyimlerde söz kalıbı değiştirilemez…
Kural böyle!
Yoksa ‘Gelinim’ yerine ‘Başkanım’ sözcüğünü koyacaktım…
‘Sevgili kızım, bak yan masadaki öğretmen grubu aynı şekilde yanlarında getirdikleri kurabiyeleri atıştırıyorlar.
Böylece bağışıklıklarını koruyorlar.
Yoksa geldiği gibi kapışılan ve şu an piyasada kalmayan ‘grip aşılası’ bulmakta sıkıntı çekenler gibi ‘güç durumda’ kalabilirler diye düşünüyorum, dedim’
Özetle…
Tam arkamdaki masada da durum aynı idi…
Üç masa karşımda ileri yaştaki karı- koca ile engelli oğulları da, bir şeyler atıştırıyorlardı.
Devam ettim:
‘Kızım çayın dışında yiyecek olarak neyiniz var?’
Yanıt:
‘Tost ile hamburgerimiz var!’
Kurabiye de yok, sütlü vs. gibi…
Görmedim ama bir iki tabela da asılıdır herhalde:
‘Müessesemize dışarıdan yiyecek getirmek yasaktır!’
Bunun nedeni de, işyerinin para kazanması için…
*- YANLIŞ YOLDALAR
Urla belediyesinin, ‘URİT’ isimli işletmesinde ‘Para kazanmak!’ gibi bir düşünce varsa diyeceğim yok.
Çocuğunuz istiyor, ne yapacaksınız?
Kesenin ağzını açıp, yandaki, çevredeki işyerlerine gideceksiniz…
Fiyatları ben söylemeyeceğim, günlerdir aylardır vatandaşların şikayetlerinden biliyorsunuz…
Özetle, ‘hizmet’ değil, ‘para aşkı’ ya da ‘esnafı desteklemek!’ herhalde başkanın da yönetimin de ‘siyası olarak’ işlerine geliyor olmalı…
O zaman ürün çeşidini arttırın kardeşim, vatandaşın, mide suyun alması ve evladını mutlu etmek için…
İçi hafifletilmiş olan tost ya da hamburgere mecbur bırakmazsınız…
20 liraya bir gevrek (simit) almak mı, yoksa birkaç misli fiyatla hamburger almak mı, vatandaş için önemli, yararına?
Cep delik, cepken delik…
Hani bazılar ‘halkçıyız!’, ‘vatandaşın yanındayız!’ diyorlar ya tek sözcük ile yanıt vereyim;
‘Hikaye!’
*- İSRAİL’E KARŞI
Tarihten ders alınmalı…
Geçmiş önümüzde olmalı…
Bize ışık tutmalı…
Bakalım, anlattığımdan ders çıkaran olacak mı?
“Kral Faysal bin Abdülaziz, Kudüs ve Filistin toprakları üzerindeki İsrail işgaline karşı, Müslüman halkları cihada çağırdığında takvimler 1969’u gösteriyordu.
Suriye ve Mısır bu çağrıya cevap vererek 1973’de Kudüs’ün işgalden kurtarılması için Arap ülkelerinin yardımını da alarak 1973’de İsrail’e savaş açar.
Suudî Arabistan, batıya akan petrol vanalarını kapatır ve tüm dünyada ‘petrol krizi' baş gösterir.
*- ÇÖL ÇADIRINDA
Krizi görüşmek ve çözüme kavuşturmak üzere ABD Dışişleri bakanı Henry Kissinger, Suud Kralı Faysal’ı ziyarete gider.
Görüşme, kralın sarayında değil, sahranın ortasında bir çöl çadırında gerçekleşir.
Misafirine karşı pek de konuksever davranmayan Kral Faysal’ın sofrasında hurma ve deve sütü vardır.
Kissinger’in “Eğer ambargoyu kaldırmazsanız biz de petrol kuyularını vururuz!” tehdidine karşı Kral Faysal, tarihe geçen şu cevabı verir:
‘Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz; ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.’
*- KATİL YEĞEN
Bu olaydan kısa bir süre sonra Kral, kendisiyle aynı ismi taşıyan yeğeni tarafından hem de kendi sarayında, kafasına sıkılan iki kurşunla öldürüldü.
Katil yeğen Faysal bin Musaid, Amerika’da kolej ve üniversite eğitimi görmüştü. Önce akli dengesinin yerinde olmadığı söylendi ise de sonrasında idam edildi.
Kral Faysal’ın öldürülmesinden sonra petrol vanaları açıldı ve petrol krizi sona erdi.
İsrail, Amerika’nın da yardımı ile Suriye ve Mısır’a karşı yürüttüğü savaşı kazandı.
*- VANA BATIYA HEP AÇIK
Kudüs işgalden kurtarılamadığı gibi Filistin toprakları da peyderpey eriyip gitti.
1975 tarihinde gerçekleşen bu suikasttan sonra hiçbir Suud kralı, sarayından çıkıp da çölde yaşamayı göze alamadı.
Hurma ve deve sütü ise mükellef saray sofralarının nostaljik birer katığı olarak kaldı.
Batıya akan petrolün vanası ise hiç kapanmadı.
*- GÖRMEK İSTEMİYOR!
Mehmet Çalık Tozbey adlı kişi ‘Hiç Rüya Görmek İstemedim!’ başlıklı yazmış şiiri kaleme almış.
Düşünce ilgimi çekti.
Beğendim…
Paylaşıyorum, bakalım sizin yorumunuz nasıl olacak?
‘Hiç''’rüya görmek istemedim ‘BEN’,
Olmayacağını düşünüp üzülmemek için
Hayallerim vardı çünkü hayatın üzerine kurduğum
Açmasını istediğim sevgi tohumlarının
Bahçemde yeşermesi gibi…
*- DİYE..DİYE…
Hiç rüya görmek istemedim ‘BEN’
Aniden uyanıp yarıda kalmasın diye
Tıpkı kurduğum hayallerin yarıda kalması kadar acı
Bahçemin talan olup yok olması gibi
Hiç rüya görmek istemedim ki ‘BEN’
Seninle sabaha uyanamam, diye
Rüyalara dalıp ta kokunu duyamam. diye
Seninle hayata geç kalmayayım, diye
* ÇEKİNİYOR
Hiç rüya görmek istemedim ‘BEN’
Seyrederken seni uyumaktan korktuğum için
Yüzünün her çehresini aklıma
Kazıdığım zihnimde çıkıp gidersin, diye...
*- PELERİNSİZ KAHRAMAN
‘Tohum Adam” olarak bilinen Fatih Çolak, bu yıl 80 binden fazla Ata tohumunu ücretsiz olarak Türkiye’nin dört bir yanına gönderdiğini açıkladı.
Çolak, yerli ve doğal üretimi desteklemek için tohumları hiçbir ücret talep etmeden isteyen herkese ulaştırdığını belirtti.
Gelecek yıl hedefini 100 bin ücretsiz dağıtım olarak açıklayan Çolak, üçüncü yıldan itibaren ise Türkiye’nin tamamına Ata tohumu göndereceğini duyurdu.
Çolak, ‘Herkes kendi toprağında yerli tohumla üretim yapabilsin’ diyerek doğal üretim seferberliğini büyütmeye kararlı olduklarını söyledi.
‘Süreç sadece Twitter’dan yürüyor.
Gelip abuk subuk yorumlar yapanlar için tekrar hatırlatma gereği duydum.
Ayrıca daha hızlı ilerlemek için Telegram grubumuzu kurduk, burada ana profilimde linki var oradan ulaşabilirsiniz, daha hızlı sonuç alabilirsiniz. Instagram’da belki 1 milyondan fazla mesaj var ama maalesef sistem bana bunların günde on tanesine bile dönsem sınırlama koyuyor dönüş yapamıyorum, bu sebeple gönül koyanların işin gerçeğini bilmelerini istiyorum’ diyor Fatih Çolak…
*- BİR KURUŞ BİLE…
Ancak ben de bir görüş paylaşayım:
'Bugüne kadar bitkiden çiçeğe kadar, iyi niyetlerle, karşılıksız tohum dağıtıklarını belirten bazı ün meraklılarının abartılı ve yanlış konuştuklarına da tanık oldum.
Benzer durum, hayırlı işlerde, on sırada isimlerinden söz ettiren birçok iş insanı ya da tanınmışın, ne okul yapımlarına, ne de orman yangınlarına, sel felaketine uğrayanlara ceplerinden bir kuruş bile çıkarmadıklarını da biliyoruz…’
*- BAZILARIMIZA
Yazının girişi bazıları için çok ağır!
Yazar şöyle demiş:
‘Dün kendi padişahına tecavüz eden Osmanlı oğlanları bugün cumhuriyete tecavüz ediyorlar!’
İster ironi, ister benzetme, ya da kinaye deyin..
Ya da kendinize göre yeni bir deyiş ya da sözcük bulun…
Ama şunu bilmemiz lazım, madem tarihe meraklıyız;
“Sultan ll Osman'ı; yani ‘Genç Osman’ı bazılarımız, ‘Osmanlı Torunuyum’ diyenler nedense hiç tanımaz, bilmez, bilmek istemez…
Nedenini özet olarak anlatmaya çalışayım:
*- GENÇ OSMAN’I SEVMEZLER
Çünkü o, yani Genç Osman ‘Türkçü’ idi.
Çünkü o. Avrupalıların 168 yıl sonra Fransız İhtilali ile görebildikleri millet gerçeğini, o, 1621 yılında dünya gündemine sokmaya çalışıyordu.
O, sanki ‘Türk aydınlanmasını’ sağlamak istiyordu.
Eğer başarsaydı, Osmanlı devleti; çağın ilerisinde bir zihniyetin temsilcisi olabilirdi...
Peki ne yapmak istiyordu Genç Osman?
-öncelikle;
Soysuz yeniçerileri yok edip, yerine Anadolu Türk'ünü doldurmak,
- Dönme ve devşirmelerin kökünü kurutmak,
- Fitne kaynağı yabancı kadınlarla dolu harem’i ortadan kaldırıp, saraya Türk’ten başka kadın sokmamak, devlet merkezini Türklüğün bağrına, Anadolu’ya taşımak, din adamlarını devlet işlerine karıştırmamak, saray geleneklerini, kıyafetlerini, eskiyen kanunları değiştirmek...
*- SOYSUZLAR
Genç Osman’ın bu düşünceleri, soysuz yeniçeriler tarafından öğrenildi,
Bunun üzerinde o soysuzlar; hem padişahı, hem halifeleri olan Genç Osman'ı yakalayıp orta cami avlusuna getirdiler.
Çırıl çıplak soyup, bir at arabasına bindirerek, Yedikule zindanlarına götürdüler.
Zindanda gerçekten çok çirkin hareketlerde bulunarak tecavüz ettiler,
daha sonra boğazına ip takıp boğarak öldürdüler!!
Genç Osman'ın 1621’de yapmak isteyip de yapamadıklarının tamamını, Büyük Atatürk 300 yıl sonra gerçekleştirdi
Atatürk bu yaptıkları ile Genç Osman’ın da intikamını almış oluyordu...
*-. ÖVÜNÜN… ÖVÜNÜN (!)
Şimdi. o gün Genç Osman'a kimler şerefsizce saldırarak, o şerefsizlikleri yaparak canını almışlarsa, bu gün de; Büyük Atatürk'e şerefsizce saldıranlar, o şerefsizlerin şerefsiz köksüz torunlarıdır!,,,
“Eyy!, ‘Osmanlı Torunuyuz!’ diyenler;
Türk ve cumhuriyetine yapmış olduğunuz ihanetiniz ile ne kadar övünseniz yeridir.”
*-
0 Yorum