Telefon
WhatsApp
TÜRBESİ TAŞINAN SÜLEYMAN ŞAH...

*- VAR YA!

Hani Kanuni Sultan Süleyman var ya!

Gavurların ‘Muhteşem Süleyman’ dedikleri...

Dedesi Fatih gibi adaletli...

Adaletin timsali olduğu için Almanya'nın Nürnberg Adalet Sarayına heykeli dikilen...

Bugünün ‘sözde Osmanlıcılara’ hatırlatayım;

Hani bir Fatih Sultan Mehmet var ya!

Çağ açıp çağ kapayan.

Peygamberin övgüsüne mazhar olan,

Türkçe konuşan,

Türkçe yazan Türk.

Zamanın en ileri teknolojisine sahip dehası.

Hani bir Atatürk var ya!

İşgal edilmiş, namusuna göz dikilmiş bir ülkeyi kurtarıp ülkesini muasır medeniyetin üstüne taşıyan, tarih yapan Türk.

Bunlar gerçek, dizi değil.

 

*- ‘TÜRKLER’ DERLER…

Kimseye boyun eğmediler. Savaştılar. Başka ülkelerin mandası-boyunduruğu altına girmediler, şunun bunun kuklası olmadılar...

Mektup yazdılar, mektup almadılar.

Türklüğü reddedip Osmanlının bozulduğu, o çöküş dönemine öykünen,

Osmanlıcılık oynayanlara hatırlatayım, dedim.

Gavur ‘Osmanlı’ demez, ‘Türkler’ der.

Onların savaşı hep Türklerle olmuştur.

Böyle yazarlar...

Tarihin hıncını da Türklerden çıkarmaya çalışır.

Hani ‘Bu hükümet bizi Türk olmaktan kurtardı’ diyen kendini Osmanlıcı yaftası ile şereflendiğini zannedenlere hatırlatayım dedim.

Osmanlı'nın Mehteri vardı.

Hepsinde Türk Milletinden, Türklükten bahsederdi.

"Göktürkler, Uygurlar Oğuzlar, Peçenekler…

Türkün tarihine bin bir zafer ekler"

"Türk Milleti, Türk Milleti, aşk ile sev milliyeti"

"Delmiş Roma'nın kalbini mızrak gibi Hunlar"

Sen böyle yürürken tuğla sancakla, Türkün savaşları geliyor akla…

Ceddin; deden, neslin; baban,

Hep kahraman Türk milleti…”

Hepsinde Türk kokar, Türklük kokar.

Hem öyle, hem böyle olmaz.

 

*- ÖYLE BÖYLE OLMAZ

Sizinkini bilmem ama bizim atalarımız Türk'tü.

Ben babama sormadım, babam da büyük dedesine sormadı:

‘Ben Türk müyüm, değil miyim!’ diye...

Türk olmak şereftir, bizler için…

Hani biz ‘Türk’ kabul ettiğimiz halde kendini Türk hissetmeyen,

‘Türklük’ diyemeyen, Türklüğü ‘ırkçılık’ olarak nitelendiren, Türk insanını Türkiye'de yaşayan 36 etnik gruptan biri sayan sözde ümmetçi- Osmanlıcılara hatırlatayım:

Hem öyle, hem böyle olmaz.

Türk Devşirilmez..!

Devşirmeler bilsin..!”

 

*-HAYDİ BİLGİSAYARLARA!...

Ateş Akkor da bilgilendirme yapmış;

“Barabbas olayını hepimizin bilmesi gerek...

Kuran'da isim vermeden, 4 farklı incilde de ismiyle bu olay anlatılır...

2000 yıl önce Kudüs'te ‘Barabbas’ isimli bir soyguncu, katil, hırsız, rezil bir adam yakalanır ve çarmıha gerilme cezası verilir. 

Hapis arkadaşı İsa peygamberdir.

Yakındaki Fısıh bayramında Kudüs valisinin 1 kişiyi affetme yetkisi vardır.

Vali halka sorar; ‘kimi affedeyim?’

Halk ‘Barabbas'tan korktuğu için, "eğer herhangi  bir şekilde kurtulursa bizi perişan eder" diye düşünüp Barabbas'ın kurtulmasına karar verir.

İsa onun yerine çarmıha gerilir.

‘Barabbas( hapisten çıkınca halkı tekrar perişan eder.

Halk valiye şikayete gidince vali halka şöyle der:

‘Siz seçtiniz, katlanın...’

Ateş Akkor bu dini kitaplarda geçen gerçeği anlatınca biraz benim gibi düşünmüş ve şunları ilave etmiş:

‘Demek ki seçmeden önce iyi düşüneceğiz...’

Ben de şöyle diyorum:

‘Yakın sayılan bir zamandaki seçimlerde eminim bu, belki de ‘Barbardan’ gelen ‘Barabbas!’ ismi çok konuşulacak.

Çünkü siyasiler böyle alıntıları kullanmayı çok seviyorlar, bizleri de eskiden kütüphanelere, şimdi ise bilgisayarlara bağlıyorlar….

 

*- HASTA OLUNCA

Arif Onur, başından geçeni paylaşmış:

“Günlerdir evde hastayım ve iştahım oldukça kapalıyken bir anda köfte yemek istedim.

Dışarıya da çıkamayacağım için ‘Y.sepeti ‘nden 2 adet 400gr.’lık kıyma sipariş ettim.

Gelen kıymanın son kullanımına 4 gün kalmış ve ağır bir kokusu var. Üstelik oda sıcaklığında geldi.

Daha soğuk olması beklenir normalde.

Bir tane çağrı merkezi numarası var ve kesinlikle son kullanıcıya hizmet vermiyor.

‘Resepsiyon’ diye bir yere aktarılıyorum, ancak kullanıcı olduğumu anladığı anda görüşmeyi sonlandırıyor.

Mobil uygulama da ise 620 TL’lik bozuk ürün için 100 TL’lik indirim kuponu teklif ediyor.

Müşteri ile iletişim kurmak bu kadar zor olmamalı hele ki ‘bozuk denen bir ürün’ varsa yüz çevrilmemeli.

info adreslerine email attım bakalım ne cevap gelecek merak ediyorum…’

 

*- İKİ DAKİKA SONRA

Ben de Arif Onur K. Beye nasıl bir yanıt gelecek diye merak ediyordum…

Cevabını kendisi verdi:

“Dün paylaşımı yaptıktan yaklaşık 2 dakika sonra müşteri hizmetleri tarafından arandım.

Yarım saat içinde ürünler evimden aldırıldı.

Bugün de iadesi yapılmak üzere işlemlere başlandığı iletildi…’

Yani iş bu anlatıma göre ‘tatlıya bağlanmış’ gibi görülüyor.

Ama Onur Beyin son cümlesi şöyle:

“Bana tekrar nasıl bir hizmet kaliteniz olduğunu hatırlattığınız için teşekkür ederim Y.sepeti!

Geçmişte mobil uygulamasından kredi kartı bilgilerimin çalınmasından ötürü ders almamıştım çünkü…”

Devam ediyor:

“Ben yine aynı noktadayım.

Bu gibi meselelerin sosyal medyaya yansımadan müşterinin sadece mobil uygulama ile değil doğrudan çağrı merkezi ile görüşebilmesi adına önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Mobil uygulama da ise dalga geçer gibi 620 TL’lik ürüne karşılık al şu 100 TL’lik kuponu da sus der gibi bir sistem uygulanması cabası oldu.

Hele ki dün ulaştığım çağrı merkezindeki arkadaşın beni dinlemeden görüşmeyi sonlandırması da çok ayıp.

Kötü hissettirdi bana üstelik ararken sadece ‘son kullanıcı için bir numara var mı?’ diye sordum.

Kendisine durumu anlatmaya çalışmadım bile.

Bizde böyle bir bilgi yok, burası sadece restoran vs hizmet veriyor denilerek, görüşmeyi sonlandırdı ve kapattı.

Hiçbir şekilde yardımcı olmaya çalışmadı.

Hiç sevmediğim halde sosyal medyada paylaşım yapmak zorunda kalmaktan kendi adıma hiç hoşlanmıyorum.

Rahatsızlık verdiğim için takip etme nezaketinde bulunan herkesten özür dilerim.”

Ben de kısa ve öz şöyle diyorum:

“Ya şu ‘Türk Telefon, Vodafon, Turkcall… ‘ çağrı merkezlerine hemen ulaşın bakalım, ulaşacak mısınız? Sizi bunalıma sokuyorlar… Bazen konuyu üst makama aktardım diyorlar size bir saat değil birkaç günde öyle bir cevap geliyor ki, saçınızı başınızı yolarsınız. Sonra da güleyim mi ağlayayım mı? diye halinizi düşününüz…”

Okay Taner’in yorumu da şöyle:

“İddiaya girerim ki bunu paylaşmasan, bu dönüşü almazdın.

Paylaşmak ve diğer insanları bilgilendirmek lazım ki bir daha ne yapmaları gerektiğini öğrensinler…”

 

*- AKILDA KALIR MI?                                                          ş

Türkiye’nin ilk milli akıllı deniz dip mayını MALAMAN tanıtıldı.

Fotoğrafları da var…

Bu arada bir çok şirket de kendi reklamlarını Malaman’dan aşağı kalmayacak şekilde tanıtıyorlar, kağıt üzerinde…

Bir vatandaşımız da şunları yazmış:

“Dikkat ekonomisi’ diye bir kavram var, duymuş muydunuz bilmiyorum.

Bu kadar fazla mesaj, bu kadar fazla WhatsApp grubu, bu kadar fazla Instagram hikâyesi, bu kadar fazla LinkedIn şokomigoları, bu kadar fazla uyaran, bizde dikkat mikkat bırakmıyor.

 

Günümüzde iş dünyası profesyonellerinin bireysel hedeflerinin en başında görünür olmak, akılda kalmak, kendisini en iyi yerde konumlandırmak geliyor.

Ve bu kadar uyaran arasında akılda kalmak çok zor…”

 

*- KISA ve ÖZ

İsmi bende bir vatandaşımızın paylaşımı dikkatimi çekti.

Bir ara Peryön yönetimini ve kurucularını takip ettiğim için de ilgili çekti.

Son zamanlarda bazı girişimcileri ve güven duyduğum işinsanları ile girişimcileri tanıtmaya çalıştığımdan mektubu paylaşıyorum, uzun uzun kendine met eden, ama hiçbir işe yaramayanlara…

Bizim patronlardan biri, ‘Amerika hastası’ idi…

İsterseniz bir gün kalın, ama pasaportunuzda giriş damgası olsun yeter!

Hemen herkesin üstüne çok büyük paralar vererek yerleştirir, altı ay sonra atmak için altı tombalak atardı.

Neler gördük, neler?

Ne kendini öyle büyük gösteren, sonra da sıfır altında olanları…

Neyse mesajı okuyalım:

“Sudenur, PERYÖN Kongresi'nde kalabalığın arasında fark edilen, müthiş enerjik bir sesle yanıma geldi.

Kendisini tanıttı ve bir A4'ün yarısını üçe katlayarak hazırladığı kısa CV'sini bana verdi.

Bu CV'yi PERYÖN Kongresi'ne özel hazırlamış.

Kağıt her yerde var, CV deseniz milyonlarca.

Kongrede de binlerce insan var, herkesi akılda tutmak mümkün değil, rahmetli Süleyman Demirel değilseniz…

Kendisi binlerce insanın adını, yıllar sonra bile hatırlamasıyla meşhur.

Tanıtım faaliyetlerinin, ürünlerin, hizmetlerin, yeniliklerin şık ve yaratıcı olduğu kadar fonksiyonel de olması çok nadir görülüyor.

Sudenur'un bu hazırlığında, bunların hepsi var.

Bilgisayar mühendisliği eğitimi almakta.

Kendisiyle buradan temas kurabilir, işe alımlarınız sırasında dikkate alabilirsiniz..’

Tabi ben alt kısmı attım…

Çünkü neler yazılır neler?

Su akar yolunu bulurmuş, Sedanur dikkat çektiyse mutlaka başarır…

Yeri gelmişken Sevinç Baran’ın şu uyarısının da birçok işyerini yararı olabileceğini düşünerek paylaşıyorum:

“Sosyal sigorta sisteminin sürdürülebilir bir hale dönmesi için hükümet yeni tedbirleri gündemine aldı.

Buna göre, aylık bağlama sisteminden, düşük gelirli çalışanların sigorta programlarına kadar pek çok yeniliğin kapısı aralandı.

Uzaktan çalışma sistemleri teşvik edilirken aynı zamanda sigorta süresinin artması durumunda emekli maaşının artması da planlanıyor…”

 

*- DİNLEMEYİ ÖĞRETİYOR, BÜYÜK PATRONLARA

Gazeteci Zeynep Aktaş, “Liderlik Bir Rolse En İyi Oyuncu Kim?’ başlıklı yazısında şöyle diyor: "

“Pandemide herkes sustuğunda o konuşmaya devam etti.

Tiyatroyu bir TIR’a yükledi, sokağa çıktı.

Köy meydanlarında, balkonlarda oyun oynadı.

Şimdi aynı enerjiyi toplantı odalarına taşıyor.

Yaşar Gündem’i dizilerden tanıyoruz ama o bugün bambaşka bir sahnede.

CEO’lara anda kalmayı, dikkat etmeyi, dinlemeyi öğretiyor.

Atölyede unvanlar yok.

Herkes bir rol alıyor; kimi berber, kimi tezgahtar.

Birkaç dakika sonra kimse kim olduğunu hatırlamıyor, sadece birbirini dinliyor.

 

*- DÜŞÜNME ve DENGE KURMA

Diyor ki:

“Sanat sadece sahnede değil; düşünmede, denge kurmada da var.”

Onun tiyatrosu artık bir farkındalık alanı.

Kimi zaman toplumsal bir kampanyaya, kimi zaman bir liderlik dersine dönüşüyor.

Dizi dünyasının hızına, yüzeyselliğine mesafeli.

“Bir rolü kimin oynadığı değil, kaç kişiye ulaştığı konuşuluyor,” diye anlatıyor.

Oysa oyunculuğu hâlâ bir zanaat olarak görüyor.

Sabır, tekrar, emek…

Görünürlük değil, kalıcılık peşinde.

 

*- İYİLİK, HAYIR, BUDUR

Bir dönem sahne gelirlerini kız çocuklarının eğitimi için bağışladı.

Şimdi aynı fikri sürdürüyor:

kazandığını anlamla birleştirmek.

Belki de bu yüzden onun hikayesi ışıltılı değil ama derin.

Sessiz ama kalıcı bir etki bırakıyor.”

Anlatım böyle olur…

İki satırda bir kendini met etmekle değil…

Önemli olan, gördüklerini, yaşadıklarını, inandıklarını yalın bir şekilde böyle nakledebilmektir.

Hayat ancak iyilik yapmak, birilerinin güzelliklerine bu şekilde dokunabilmektir.

Gerisi hikaye…

‘Rap bana, hep bana’ demek aldatmaktır…

 

*-

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği