SEN İYİ İSEN, HERKES İYİDİR
*-‘ İYİ İNSAN’ VAR MI? Gençlere ve çalışanlara tavsiyem şu iki satırda gayet açık belirtiliyor; “Hiç kimse için ‘iyi’ demeyeceksin, Sen iyi isen, herkes iyidir…” Genel kural böyle!
Bazıları, yolundaki taşları temizleyeceğine inandığı için üstündekilere ‘yağcılık’ denileni yapar.
Bazısı ise en yakınına bile ‘kıskançlık ateşi’ ile ‘Bizans oyunları’ yapar…
Tuzaklar kurar…
Ama hedefine kesinlikle ulaşamaz, çünkü aklınca ‘doğru’ ama genelde ‘hatalı’ yoldadır.
İddialı konuşuyorum:
Sakın ve sakın hiç kimse için ‘iyi’ demeyin…
Bir yıl kadar önce bir uzmanın yazısını paylaşmıştım:
‘İyi insan var mı?’ sorusunun yanıtını arıyordu yazısında.
Çok ama çok ve o kadar da ilginç örnekler veriyor, yorumlar yapıyor ve şu sonuca varıyordu:
‘İyi insan yok!’
Acaba o bilim insanına ‘Sen hangi gruptasın, yani iyi değil misin?’ diye sorulsaydı ne yanıt verirdi?
Bence yaptığı araştırma sonucuna göre şöyle demek zorunda kalacaktı?
‘Ben de iyi değilim!’
Eminim, okuyucularım, sen de, ‘Ben iyiyim!’ diyor ya da öyle düşünüyorsundur.
Ama aynanın karşısında değil, akşam yatakta, koyunlarını saymadan önce, gözlerini kapat ve şöyle gerilere bir bak…
Hep iyilik mi göreceksin, yoksa arada yaptığın, bilinçli yanlışları mı?
İstem dışıları saymıyorum, onların ‘iyilik’ hanesine yazıyorum…
Küçük bir örnek de ben vermek istiyorum:
Ne derler?
‘Haddim, haddinizi bildiğiniz kadardır!’ derler..
Bu neyi işaret eder?
Hepimiz, herkes ‘parlamaya hazır!’ demektir,
Bamteline basıldığında, insanda ‘iyilik’ falan kalmaz…
Gözü döner, hiçbir şeyi göremeyeceği gibi sonucunu da hesaplayamaz!
Yani ‘iyilik’ bir anda kaybolur, uçar gider…
Özellikle işyerlerinde ve arkadaşlıklarda, sözde dostluklarda da bu böyledir.
*- KİME BAĞLI?
Zeytin zamanı bitmiyor…
Zeytin konusu da, ama öyle ama böyle, gündemimizden de hiç düşmüyor.
Egeliler bilir:
“Karatavuk zeytin meyvesini çok sever.
Zeytini yediğinde kursaklarında zeytinin etli kısımlarını sindirir ancak zeytin çekirdeklerini sindiremez ve dışkılama yoluyla sindiremedikleri çekirdekleri dışarıya atar.
Doğada sadece karatavukların kursağından geçen zeytin çekirdekleri toprağa düştüğünde çimlenebilir.
Hani kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde ‘yabani’ zeytin ağaçları vardır ya bu ‘karatavuklar’ sayesindedir.
Aynı şekilde;
Dağların sarp kayalıklarında da, zeytin ağaçlarının varlığı bu ‘karatavuk’ adı verilen kuşlar sayesindedir.
O zaman şu isteğimizi, dileğimizi av meraklılarına duyuralım:
“Karatavuk kuşunu avlamayalım, koruyalım.
Çünkü zeytin ağacının geleceği karatavuk kuşuna bağlı…”
*- HIRSIZLIĞI DUYURDU
Gazeteci Halil Kocakabak, Gümüşhane'den çok ilginç ve o kadar da önemli bir haberi paylaştı:
Başlık şöyle:
‘Gümüşhane’de Kaynak Makinesi İçin Eğlenceli Cami Anonsu!”
Gümüşhane’nin Boğazyayla Köyü’nde inşaat işleriyle uğraşan Fazlı Celep, kaybolan kaynak makinesini bulmak için köy camisinden anons yaparak dikkat çekti.
Gümüşhane’de kaynak makinesini bulamayan Fazlı Celep isimli vatandaş köy camisinden anons yapınca ortaya eğlenceli görüntüler çıktı.
Gümüşhane’nin Şiran ilçesine bağlı Boğazyayla Köyü’nde yaşayan ve inşaat işleriyle uğraşan Fazlı Celep, evinde su tesisatı yapmak için hazırlık yaptığı sırada kaynak makinesinin yerinde olmadığını fark etti. Kendisinden başka kimsenin kullanmadığı aleti bulmak için köyü didik didik arayan Celep, bir sonuç alamayınca son çareyi köyün camine giderek hoparlörlerden anons yapmakta buldu.
Kaynak makinesinin kayıp olduğunu sitemli ve kendine has üslubuyla dile getiren Celep, Bir Müslüman’a bir iş yapmaya gelmiyor. Benim makinemi niye alıyorsunuz komşular!
Tekrar ediyorum ben hacı efendi kaynak makinem kaybolmuştur, alanlar ve bulanlar namusu dairesinde getirsinler.
Hayırlı Cumalar olsun cümleten” dedi…
*- SIKIYSA GELİN!
Süleyman Erçolak Bayındırlı bir muhtar…
Sosyal Medyadan şu meydanı okuyor:
“Hırsızlığa uğursuzluğa motorsiklet gürültüsüne kap kaça mahalle olarak tek yüreğiz.
Birisinin evinden tencere tava ,koyun keçi, motorsiklet çalmak isteyen buyursun.
İncir ve zeytin hırsızlığına karşı da dersimizi çalıştık.
Mahallemizde huzur ve güveni sağlamaya ant içtik.
SONUNU DÜŞÜNEN KAHRAMAN OLMAZ…”
Şu kadarını da söyleyeyim:
Muhtar Süleyman Erçolak’ı tanırım; Allah kimseyi eline düşürmesin…
Özellikle hırsızlar, ‘Aman bizi jandarmaya teslim edin!’ diye etraftakilere mutlaka yalvaracaklardır.
Ne demek istediğimi anlamışsınızdır.
Süleyman Erçolak iyi bir sporcudur, çok önemli şampiyonlar da yetiştirmiştir.
Karşıyaka’nın nasıl, bir zamanlar su topçusu ‘Arap Osman’ı varsa, Süleyman Erçolak da, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Arap Osman’ı idi…
Süleyman Erçolak’ı daha önce, ‘Çırpı Köyü ve çevre köylere belediye otobüsü getirmesi, parklar yapıp, evlerin badalanması, yolların pırıl pırıl hale getirilmesi, giriş çıkışlara, bağ- bahçe yollarının kameralarla güvenli hale getirilmesiyle, tanıtmaya çalışmıştım.
*- KÜÇÜK NOKTA
Ahmet Kaya, dikkatli bir okuyucumuz.
Bizimle paylaştığı yazı için öne ‘Biliyor Muydunuz?.’ diye sormuş, sonra da aynen Aynur Can’ın ‘meyvelerin aç karına yenmesinin önemini belirttiği yazısında olduğu gibi ‘Dikkatli okuyun!’ uyarısını yapmış.. Cebinizden bir kağıt para bir de bozuk para çıkarın ve bakın.
Bir fark göreceksiniz.
Kâğıt paraların üstünde ‘Türkiye Cumhuriyet’ yazarken demir bozuk paraların üstünde ‘Türkiye Cumhuriyeti’ yazar.
Sonunda (i) harfi var.
Neden bozuk paralarda var da kağıt paralar da yok?
Nedenini biliyor musunuz?
Pür dikkat o zaman!
*- NEDEN?
Sebebini araştırdığınızda karşımıza küresel güçler çıkar.
Kâğıt paraları Merkez Bankası basar.
Demir bozuk paraları ise Başbakanlık Hazine Müsteşarlığına bağlı darphane basar.
Yani bozuk demir paraları bizzat devletin kendi kurumu basar.
Dikkat...
Dünyadaki hiçbir Merkez Bankası kendi devletine ait değildir.
Amerika Merkez Bankası olan Federal Rezerv Bankasının sahibi dünyaya etki eden 10 ailenindir.
Doları bu banka basar.
ABD Başkanı Kenedy bu bankayı direk devlete bağlamak isteyince suikastla öldürüldü.
Yok edildi.
Dolara sahip olan bu 10 aile Türkiye de dahil neredeyse her ülkenin Merkez Bankalarının büyük oranda sahibidir.
Düzeni böyle kurdular.
*- ACABA!
Söylenen şu:
İngiliz Merkez Bankası İngiltere'nin değil Rothschild ailesinindir.
Bankayı en başta İngiltere'nin savaş borcuna karşı Rothschild kurdu.
Cebinizdeki bozuk paralara iyi bak onlar bizim.
Fakat kağıt paralar bizim değil.
Şimdi en önemli yeri anlatacağım.
Biliyor musunuz?
Kanuna göre Türkiye Merkez Bankasına devlet ve yöneticisinin müdahale hakkı yoktur.
Para politik acasını bankanın kendisi belirler.
Ve belirlediği politikayı uygularken kimse karışamaz.
Tek yetkili Merkez Bankasıdır.”
Yazı uzayıp gidiyor, belki bir gün ileri sürülen ‘Tersköşe’ fikirleri de paylaşırım.
Şimdi zamanı değil…
Doğrusunu herhalde uzmanlar bilir, bizi de söylentilerden kurtarırlar…
*- ÇERKES TAKTİĞİ
Çerkesler, ahşap direklerin toprakta çürümesini nasıl önlediler?
Ahşap direklerin veya kazıkların toprakta çürümesini önlemek için Çerkes yöntemini geliştirdiler.
‘Bu yöntem, Avrupa halkları arasında yaygın olan yöntemden farklıdır.
Bizde her direk, ağacın büyüdüğü pozisyonda, yani daha geniş alt ucu toprakta olacak şekilde dikilir.
Çerkesler ise direkleri tam tersine, yani üst ucu toprağa, kök kısmı yukarıya gelecek şekilde dikmişlerdir.
Bu yöntem, çok iyi sonuçlar vermiştir ve yıllar sonra, Türkiye'ye yerleştirildikten sonra bile, toprakta gömülü ve iklimin nemine rağmen çok iyi korunmuş çit ve ev direkleri bulunabilmiştir.
Bu durumda Çerkesler, iyi bilinen bir olguyu kullanmaya çalışmışlardır: her bitkide gövde yapısı, özsuyun aşağıdan yukarıya doğru hareket etmesini sağlar.
Doğal olarak, kök kısmı toprakta olan gövde, topraktan iç katmanlarına özsu çekilmesi için en elverişli pozisyondadır.
Üst ucu toprağa gömüldüğünde ise, suyun topraktan direğin içine hızlıca sızması engellenmiş olur."
*- KÖMÜRLE DESTEK
Fotoğraflarında görüldüğü gibi, ahşap direklerin veya kazıkların çürümesini önlemek için çok iyi bir yöntemdir.
Bence bu iki yöntemi birleştirmek gerekir; yani direkleri Çerkes yöntemiyle dikmek, ancak hem yeraltı hem de yer üstü (20-25 cm yükseklikte) kısımlarını kömürle kaplamak ve solyar-bitüm antiseptikle korumak en iyisi olur..."
*-
Psikoloji’de motivasyon denilen bir bölüm var.
Özdeğerden, farkındalıktan, kişisel gelişimlerden ders çıkararak sonuca ulaşır.
Şimdi ‘Kendini bul!’ diyerek konuyu ele alalım, bir uzmanından, özet şeklinde:
“Dürüst olalım…
Bir hedef koyuyorsun. Haftalarca, aylarca çalışıyorsun. O gün geliyor… Başarıyorsun!
Bir tebrik mesajı, belki kutlama, birkaç güzel yorum…
Sonra?
O his çok kısa sürüyor.
Mutluluk bekledin, boşluk geldi.
Bunun bir adı var:
Hedonik adaptasyon.
Beynimiz, elde ettiğimiz iyiliklere hızlıca alışıyor ve onları yeni ‘normal’ haline getiriyor.
Yani aslında başarı seni doyurmuyorsa, sebebi başarının yanlış olması değil, beyninin bunu ‘tamamlandı’ diye kodlayıp yeni arayışa geçmesi.
*-
Ama işin başka bir yanı daha var:
Çoğu insanın peşinden koştuğu ‘başarı’, kendi içinden gelen bir değer duygusu değil, dışarıdan gelen onaya dayanıyor.
Bu durumda elde ettiğin şey ne kadar büyük olursa olsun, onun verdiği tatmin kalıcı olmuyor.
Belki de aradığın şey ‘daha çok başarmak’ değil…
Belki aradığın şey ‘kendini yeterli hissetmek.’
Ve bu, ancak kendi gözünde değerli hissettiğinde oluyor;
başkalarının alkışıyla değil, kendine verdiğin onayla….”
*-
0 Yorum