SAĞIR İBRAHİM ve KAHVEHANESİ
Geçtiğimiz günlerde bir önceki Belediye Başkanı Ekrem Oran döneminde gerçekleştirilen projelerden birisi olan “Çiftlik Seyir Terasına” gittim, hafta sonu olmamasına rağmen ziyadesiyle kalabalık hatta yer bulamadık, kenardaki setlerin üstünde oturduk, benzerleri ile rekabette hiç zorlanmayacak kalitede “çay demlenmesinden” biz de nasiplendik. Bidayette proje bazıları tarafından çok sert eleştirilmişti hatta Ekrem Oran’ın tercihlerinin isabetsizliği ve antikollektif irade ürünü nitelendirmesi ile de yaftalamıştı… Evet, sonuçta yeni belediye başkanı da bu konuda devamlılık kararı almış ve görünen o ki isabet edilmiş… Biz beğenelim beğenmeyelim, sonuçta vatandaşın teveccühü orayı devamlı dolduracak düzeye ulaşmış, işte en hakiki yoklama… Şahsen ben kış yaz tefriki yapmaksızın zaman zaman gidip özellikle de durgun havalarda emsalsiz manzaranın keyfini çıkardım ve çıkarmaya da devam ediyorum… Emeği geçenler, kendilerine teşekkürü, gelenlerin yoğunluğu ile ölçebilirler, en kestirme test budur bence. Bu manzarası ve çayı güzel yer için küçük bir “çekince” koymak istiyorum açıkçası, bilindiği üzere canım yurdumun salgın illeti “özelleştirme” burada da bir gün kapıyı çalar mı? Umarım çalmaz… Siz bakmayın bazı esnaf lakırdı ve takıntılarına, “belediye çay mı satarmış” hafif dalga odaklı takılmalara, Belediye konser düzenler de çay mı satmazmış… Ne var bunda hem güzel, hem de görece ucuz çay…
Sağır lakaplı İbrahim Abimiz ise Ertan Ailesinin teveccühüne binaen çok uzun yıllar mezkûr kahvehaneyi çalıştırdı, kışları genellikle dâhilîde yerli erkek taifesine ve özellikle de balıkçılara mekân olarak… Kısa geçen Çeşme yaz aylarının en popüler eğlence ve eğleşme açık hava mekânı olarak da ailelere… İbrahim Abimiz sanırım ki sonradan yitirdiği duyma yetisinin verdiği duyarlılıkla son derece mülayim ve mutedil davranışlı biriydi… Birkaç çalışanı ile birlikte o muhteşem kalabalığın, hem de hiç üzmeden, sıkmadan servislerini bihakkın tamamlayarak yolcu ederdi, bir sonraki güne kadar… Benim ailemin olmamasına rağmen birkaç ailenin sürekli oturduğu sezonluk kombine faslından masaları vardı hatırladığım, aynı kadro, aynı masa, aynı servis ekibi sadece günlük değişkenlik gösteren Çeşme’nin güzel havası, bazen geç kalan meltem bakiyesi, bazen hafif ve tatlı lakin mutlaka serin… Eski Çeşme’nin dar sokaklarını yazları serin, kışları sıcak kılan sağlı sollu taş binalar kaplıyor olsa da insanların büyük çoğunluğu esen rüzgârları direk hissetmek uğruna mezkûr tahta sandalyelerde birkaç saatlerini geçirirlerdi… O devrilerde mekân sahipleri tarafından üşüyenlere şal servisi yapılması daha keşfedilmediğinden hemen herkes tedbirli davranıp mutlaka şimdiki rüzgârlıklara muadil giysilerle gelirdi. Cıvıl cıvıl bir alan olurdu burası hemen karşı tarafta müsteciri Saffet Bey (Dinçalp) büyüğümüzün “Sahil Restoranı”, yan tarafında ise Mahmut Bağcı büyüğümüzün “Gül Restoranı” vaziyet ederdi bu ortama. Gül Restoran ve Sağır İbrahim kahvesi arasında sadece gündüzleri ve sadece esnaf ile sonradan da Hükümet Binası çalışanlarına çay kahve servisi yapan Kenan Abimizin çay ocağı bulunurdu.
Bu güzel ortamın olmazsa olmazı ise Bekir Usta (Erte) ile kardeşi Tansık Ustanın özenle ve günlük hazırlanmış çerezlerinin satıldığı seyyar araba olurdu… Önceleri hatırladığım 3 tekerlekli bir seyyar araba varken bilahare görece büyük 4 tekerlekli bir araba da devreye alınmış idi. Bu büyüklerimizin fırıncılıklarındaki mahir durumlarının çerez hazırlanmasına katkısı da çoktur herhalde.
Evet, başta bahsettiğim izlenimlerin hatırlattıkları, tıpkı 1960’lar ve 1970’ler Çeşmesinde Meydana taşan adeta Atatürk Büstünü de kısmen çevreleyen planlanmış oturma düzeni içindeki eğlence ve buluşma akşamlarıdır… Bu güzel akşamların temin ve servisinde bulunan ve maalesef artık aramızda olmayan başta Sağır İbrahim Abimiz, Saffet Dinçalp, Mahmut Bağcı ve Kenan Abimizi ve adlarını şimdi aktaramadığım tüm büyüklerimizi saygıyla anıyorum.
0 Yorum