Telefon
WhatsApp
SAĞIR İBRAHİM ve KAHVEHANESİ
Son gittiğimde yer bulamadık dedim ya, kenardaki set üstüne oturunca bir tarafı ile renklerin dans ettiği Homeros’un deyimiyle “şarap rengi” denizi Ege’nin üstü ve karşıdaki Sakız Adası ışıklarının resmigeçidi ve yana söne değişimi, diğer tarafı ile de canım yurdumun ahalisinin vaziyeti… Aileleri ile gelmiş çok farklı yaş gruplarındaki çocukların masalar arasındaki ahenkli ve keyifli koşuşturmaları ve bunlara verilen tepkileri görünce kendi çocukluğuma uçtum, gittim. Gerçi ben ailemin işleri nedeniyle bu zevk ve keyif ortamlarından fazlaca yararlanamamış olsam dahi son gözlemlerimdekine benzer akılda kalıcı, iz bırakıcı hayatlar yaşandığını biliyorum. Nerde mi, tabii ki Çeşme Meydanında… Kime ne ve nasıl dokundu ise, nesini beğenmedi ise gayri, meydan düzenliyorum numarası ile deniz kenarında, anlamlı düzenlenmiş bir platform üzerinde, arkasını Sakız Adasına dönmüş, Mustafa Kemal Atatürk büstünü alıp götürdüler başka yere başka bir şekilde yerleştirdiler. İşte o heykelin, şimdiki Kent Müzesinin ve Ertan Otelin arasındaki alan, yine şimdi Ertan Otelin yerindeki mülkiyeti Ertan Ailesine ait “Sağır İbrahim” lakaplı büyüğümüz tarafından işletilen kahvehanenin açık hava bölümü olarak tahta sandalye ve masalarla donatılırdı, yaz akşamlarının tatlı esintileri altında aileler orada sıcak ve soğuk içecekler, çekirdek özellikle de “çiğdem çitleterek” dedikodulara ve muhabbetlere dalar giderlerdi. İşte bu “aralarda derelerde” çocuklar koşarlar, eğlenirler ve yarışırlardı, günün moda halleri aynen böyle idi… Çocukların umurunda mı, aileler yapılan gürültüden rahatsız, arkalarında nefes nefese biten kan ter içindeki çocukların davranışlarından rahatsız, onlar anın tadını çıkarmaya bakıyorlar… Bu çocuklar arasında en muzipleri ise koşarken geçtikleri masalardaki, şapkalısının şapkasına vurarak yere düşürme, eşarplı hanımefendilerin eşarpları çekerek çıkarmak gibi marazalara sebep eğlencenin dozunun kaçırıldığı anlardı. Eşarpları çekilen kadınların çocukları ve ailelerini tanıyor olmaktan mı? yoksa dönemin genel manadaki görgü seviyesinin yüksekliğinden mi? olurdu bilemiyorum lakin “aaaa yetti be çocuk” şiddetinin ötesine geçmeyen şikayetlenmeler gerçi şapkalılardan biraz daha yüksek tempolu kelam ve şikayetlenmeler olurdu ya…
 

Sağır lakaplı İbrahim Abimiz ise Ertan Ailesinin teveccühüne binaen çok uzun yıllar mezkûr kahvehaneyi çalıştırdı, kışları genellikle dâhilîde yerli erkek taifesine ve özellikle de balıkçılara mekân olarak… Kısa geçen Çeşme yaz aylarının en popüler eğlence ve eğleşme açık hava mekânı olarak da ailelere… İbrahim Abimiz sanırım ki sonradan yitirdiği duyma yetisinin verdiği duyarlılıkla son derece mülayim ve mutedil davranışlı biriydi… Birkaç çalışanı ile birlikte o muhteşem kalabalığın, hem de hiç üzmeden, sıkmadan servislerini bihakkın tamamlayarak yolcu ederdi, bir sonraki güne kadar… Benim ailemin olmamasına rağmen birkaç ailenin sürekli oturduğu sezonluk kombine faslından masaları vardı hatırladığım, aynı kadro, aynı masa, aynı servis ekibi sadece günlük değişkenlik gösteren Çeşme’nin güzel havası, bazen geç kalan meltem bakiyesi, bazen hafif ve tatlı lakin mutlaka serin… Eski Çeşme’nin dar sokaklarını yazları serin, kışları sıcak kılan sağlı sollu taş binalar kaplıyor olsa da insanların büyük çoğunluğu esen rüzgârları direk hissetmek uğruna mezkûr tahta sandalyelerde birkaç saatlerini geçirirlerdi… O devrilerde mekân sahipleri tarafından üşüyenlere şal servisi yapılması daha keşfedilmediğinden hemen herkes tedbirli davranıp mutlaka şimdiki rüzgârlıklara muadil giysilerle gelirdi. Cıvıl cıvıl bir alan olurdu burası hemen karşı tarafta müsteciri Saffet Bey (Dinçalp) büyüğümüzün “Sahil Restoranı”, yan tarafında ise Mahmut Bağcı büyüğümüzün “Gül Restoranı” vaziyet ederdi bu ortama. Gül Restoran ve Sağır İbrahim kahvesi arasında sadece gündüzleri ve sadece esnaf ile sonradan da Hükümet Binası çalışanlarına çay kahve servisi yapan Kenan Abimizin çay ocağı bulunurdu.

Bu güzel ortamın olmazsa olmazı ise Bekir Usta (Erte) ile kardeşi Tansık Ustanın özenle ve günlük hazırlanmış çerezlerinin satıldığı seyyar araba olurdu… Önceleri hatırladığım 3 tekerlekli bir seyyar araba varken bilahare görece büyük 4 tekerlekli bir araba da devreye alınmış idi. Bu büyüklerimizin fırıncılıklarındaki mahir durumlarının çerez hazırlanmasına katkısı da çoktur herhalde.

Evet, başta bahsettiğim izlenimlerin hatırlattıkları, tıpkı 1960’lar ve 1970’ler Çeşmesinde Meydana taşan adeta Atatürk Büstünü de kısmen çevreleyen planlanmış oturma düzeni içindeki eğlence ve buluşma akşamlarıdır… Bu güzel akşamların temin ve servisinde bulunan ve maalesef artık aramızda olmayan başta Sağır İbrahim Abimiz, Saffet Dinçalp, Mahmut Bağcı ve Kenan Abimizi ve adlarını şimdi aktaramadığım tüm büyüklerimizi saygıyla anıyorum.  

 
Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği