KİMİNE HAKKIYLA, KİMİNE HAKSIZ FAYDALANMA
*- DOĞRU İNSAN ve DOĞRU SÖZ! ‘Bu zamanda güvenli insan bulmak çok zor!’ deniliyor, ünlü ve pahalı bir kadın takı firmasının reklamlarında… Doğru söze ne denir? Reklamda verilen işaret kesinlikle doğru. Ama ‘doğruyu’ bilmiyor, bulamıyoruz. Nedense kimse bu konuda da net ve kesin bir tavır takınamıyor. Çözümü için de kafa patlatan yok!
Neden ‘güven’ i kaybettik!
Çünkü hep aldatılıyor, kandırılıyor, çaresiz, başımız eğik bırakılıyoruz.
Aydınlatıcı ‘Kamu ilanları’ da var…
Gerçekten çok iyi düşünülmüş.
Gerçekten yasal durum anlatılıyor.
Bizim gibi bilmeyen milyonlarca dinleyici aydınlanıyor.
Ama vicdansız, ahlaksız, zalim kişilere, yani satıcılara, hizmet vereceklere karşı hukuk uygulanamıyor, gibi…
Ya…; gerekli bilinçli, eğitimli memurumuz yeterli sayıda değil, ya da zamanında şikâyete ulaşma imkânı bulamıyor…
Küçük bir örnek vereceğim, ‘Sinek küçük ama mide bulandırıyor!’
*- YOL KAPALI OLUNCA
Eczaneden ilaçlarımı aldıktan sonra, İstanbul’a hareket etmeden önce, yolum İzmir’in Urla ilçesinin çarşısına düştü.
Sabahları belli saate kadar trafiğe kapatılan yollar açık tutuluyor.
Görünüşte ve uygulamada kapalı tutulan yollar kararı adoğru ama bir de madalyonun ters tarafı var,
Bir bakıyorsunuz birden bir insanımız fenalaşıyor, kalp krizi geçiriyor… Ya da yürüyemiyor, araç ihtiyacı var.
Ambulans zamanında geliyor, fakat yol kapalı olduğundan hastaya ya da daha kötüsü, çıkan yangına yaralananlara ulaşamıyor.
Bunları da bir yana bırakalım…
İşte ben Urla’da normal, belirtilen saatlerde trafiğe açık olan yola, esnafa mal getiren büyük araçlar yüzünden giremedim.
Kentin merkezinde, Belediyenin önemli hizmeti URİT isimli bahçenin önünde, sinyalimi vererek işlerinin bitmesini sabırla taksi durağının önünde bekliyorum.
Herhalde taksici esnafı için ayrılmış yerin fazlasında, belki de aralarında kayıtsız araç var ki, yanıma, arkama bir iki tanesi daha geldi.
Bir de jandarma aracı var…
Trafiğin normal akışında bir sıkıntı yok Urla meydanındaki dönüş noktasında…
*- YAKIŞAN- YAKIŞMAYAN
Adnan Menderes Hava alanına müşteri götüreceğini belirten sıradaki taksinin şoförü kibar bir şekilde izin istedi ve diğer meslektaşlarına da yol açmalarını söyledi.
Arkamdaki ve yanımdaki, yani beni kıskaç içinde bırakan taksilerin de yol vermeleri lazım.
Duraktan kalkmaya üşeniyorlar.
Biri arka tarafımdan geldi, selam sabah yok!
Camları açık aracımın kapısına dayanıp, ‘Arabanı çeksene, burası taksi durağı, bizim ekmeğimizle oynuyorsun,,,’ diye başladı ve bir yandan da, belki de ahbap- çavuş olduğu bir görevliye verip bana haddimi bildirecek, yani okkalı bir trafik cezası yazdıracak!
Aracım çalışıyor, ben içindeyim, ileri geri gidebilirim, yolu kapatan mal indiren aracın işini bitirmesini de sabırla bekliyorum.
Diğer şoförler gayet kibar bana ‘yol ver!’ diyorlar.
Sinirle ‘Kardeşim!’ sizin beni sıkıştırdığınız araçlardan nasıl geri ileri gideceğim?’ diyorum, dinlet, anlat bakalım…
Bana takmışlar!
Daha doğrusu ‘34’ (İstanbul) plakalı taksiye…
Fırsat bu fırsat, bağırıp çağırıp hakaret ederek, fotoğraf çekerek bir noktada tehdit ediyorlar, ‘Biz sana göstereceğiz!’ diyorlar…
*- O RAHATLIYOR, YA BEN?
İyi ki düzenli tansiyon ilaçlarımı içiyorum…
Kan beynime sıçradı..
Anlamak bilmeyenlere, ‘Bu araba bozuk, bir yere gidemez! Gidin trafikçi dostlarınıza (!) söyleyin!’ dedim, motoru durdurdum.
O zaman yine bir iki şoför, ‘Hadi canım amcacığım’ diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.
Diğer arkadaşlarına da taksilerini çekmelerini söylediler.
Yol açıldı, jandarma aracı da gitti, yeni bir yerleşim oldu.
Uzun süreli park ettiği, toz içindeki örtüsünden belli olan bir makinanın (!) önünde yolun açılmasını beklerken, sinirden deli gibi oldum..
Neden mi?
O biri var ya, bağırarak konuşup duruyor, kendini rahatlatıyor, meslektaşlarını da tahrik etmeye çalışıyordu.
Telefonumu elime alıp gittim, ‘Benim aracımın fotoğrafını çeken şoför arkadaşın aracını gösterebilir misiniz? Ben de onun fotoğrafını çekeceğim ve İzmir Emniyet Müdürü ile İzmir Valimize gönderip, durumu anlatacağım. Belki de bir ceza verirler, örnek olur, siz diğer değerli şoför esnafımız arada zarar görmez!’ dedim…
Geri döndüm, yine aradan o adamın sesleri…
Kulaklarımı tıkadım, yoksa ya ben kalpten öleceğim, ya da bizlere yakışmayan bir şekilde boks maçı yapacağız.
Tabi ben iyice dayak yiyeceğim, kesin…
Daha fazla bekleyip, o yoldan gideceğime bir iki manevra ile meydandan gergin bir şekilde ayrıldım.
İnanın o stres ve belki de ‘tehlikeli’ bölgeyi aşmış bir tansiyon ile akşamı ettim.
*- ANLATMASA MIYDIM?
Urla Esnaf Derneği yönetimini arayacaktım, tabii Urla Şoförler odasını da, şunu söyleyecektim:
‘Acaba ben mi, merkezdeki taksi esnafının ekmeği ile oynuyorum, acaba farkında olmadan kendisi mi?
Bence kendisi!
En azından 40 yıldır yazları ve şimdi olduğu gibi kısmen kışları da oturduğum ve burada sayamayacağım kadar belediyeye ve halka büyük katkı koyduğum ve koydurmaya çalıştığım ben ve tanıdıklarım taksi esnafını protesto ederek ‘Bunların aracına binilmez!’ gibi bir düşünceye sahip olarak binmeyerek ceza mı keserler?
İnsan kendi kendine eder…
Benim gibi muhatap olursan, sinirlenir, hastalığını artırır, keyfini yok edersin…
Belki de o, kimse işte, ‘Nasıl yaptım ama diye akşama kadar anlatıp, rahatlamıştır…
Şunu da söyleyeyim:
Bir gün önceki yazımda, İzmir’in gururlarından, Spor Hekimi Dr. Şaban kardeşimin ‘Nefes’ ile anlattıklarını naklettiklerimi anımsamıştım.
'Sinirlenince, kızınca ne yapmalıydık?
‘Nefes alıp verecektik… Oksijen alıp, karbondioksiti atacak, beynimizden kaslarımıza, atışı hızlanan kalbimizi de normale döndürecektik. Duruma göre ya hızlı nefes alıp yavaş verecektik. İki saniyede alıp, sekiz saniyede verecektik. Tersi yavaş sekiz saniyede ormanlık alanda olduğu gibi kollarımızı da açarak göğsümüzü Bornovalılar gibi kabartarak, iki saniyede boşaltacağız….’
*- HANGİSİ?
Popüler insan mı?
Değerli insan mı?
Şimdiki gençler, ‘Popüler’ olmak için çırpınıyor.
Her sahada…
Sosyal medyada bile…
‘Herkes tanısın, sevsin’ diye…
Olabilenler var…
Ama geçici…
Saman alevi gibi büyük bir parlama ve büyük bir düşüş
Ardından hayal alemi!
Düşün düşün, bundan sonrası büyük üzüntü, yalnızlık…
Ya değerli insan?
Başımızın tacı!
Neden?
Yaptıkları, hizmetleri, çalışmaları, hep toplum için de bunun için…
Adını bulutlara değil kalplere yazar…
Diğerleri, popüler insanlar, ağzından çıkanı bilmez.
Değerli insanlar, konuşmayı bilirler, yani ağızlarından çıkana dikkat ederler.
Kendilerini değil, çevresini ve insanlığı düşünürler…
Hırsları da yoktur…
Zaten onları değerli yapan da budur…
Üzerlerine vazife olmayan, olur olmaz işlere de bakmazlar…
Senden öğrenirler, popüler olanlar ise seni cahil kabul edip öğretmeye çalışırlar, yalan yanlış…
*- SAYI ÇOĞALINCA
İstanbul’da ve birçok şehirde olduğu gibi, bir süredir İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraki İZELMAN uzun yıllar, devletin verdiği ‘Basın Araç Kartı’ kullananlara, dikkat ederseniz gazetecilere demiyorum, sözde hak sahibi doğru – yanlış herkese, yani kılıfını uyduran meslektaşlarımıza (!) tanıdığı ücretsiz otopark kullanma hakkını Sayıştay raporuna istinaden iptal etti.
Aslında olay yeni değil…
Kaç ay önce, bir ara yıllardır kullanmadığım hakkım için, ‘Bazen lazım olur, verilen hakkımı belki kullanma durumum olur!’ diye İZELMAN Genel Müdürlüğü binasına gitmiş, çok iyi karşılanmış ve Sayıştay raporu belirtilerek, uygulandığını nazik şekilde anlatmışlardı.
Aslında İzmir’de, İzelman dahil olmak üzere otoparklara ödenen ücretler bence çok geride kalmış durumda.
Yani ‘halkçı’ denilen bir ödeme sistemi var, sokaktaki sıradan korsan değnekçilere göre bedava sayılır.
Fakat gerçek bir gazeteci, bir günde üç beş, hatta zaman kaybı olmaması için hızla çok daha fazla giriş- çıkış yaparsa meblağ büyüyor.
Yani şehre, memlekete hizmeti kendisine pahalıya mal oluyor…
*- ACABA?
Sorunun çözülmesi için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olmak üzere birçok kurumla iletişim kurulmaya çalışılıyor.
Bu da yeni bir haber değil, fakat konu ben henüz okumadığım için, birileri hakkında olumsuz yazılar yazılmış olmalı ki, konu ile ilgili yeni bilgilendirme açıklamaları yapılmış.
Bilgiden kaçmamak lazım…
Bakalım sonuç alınacak, ‘Kartlar geçerli olacak!’, uygulama devam edecek mi?
Açıklamada belirtilmemiş ama rapor belediyenin bu uygulama ile zarara girdiği.
Zarara giriyorsa ne oluyor?
Kazanç hizmete dönüşmüyor…
Sayıştay’a, denetçilere göre, büyük haksızlık ve hak yeme var…
Açıklamada söyle bir cümle geçiyor:
“İzmir Büyükşehir Belediyesi üyeleri de dahil geniş bir çevreyi etkiliyor…”
Geniş çevreyi bırakalım, asıl ‘İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis üyelerine’ dönelim:
*- DOĞRU OLANI
Bilinmeyeni söyleyeyim:
Doğru onlar da şimdi ödeme yapıyor…
Fakat; ay başında yaptıkları ödemeler, bir şekilde, bir fondan kendilerine geri geliyor.
İşte ben buna karşıyım…
Şimdi değil hiçbir zaman, seçilmiş tüm partilerin belediye meclis üyelerine nasıl ‘bedava’cılık imkanı sağlanabilir.
Bunların hepsi ‘Halka ve şehre hizmet için’ karşılık beklemeden aday adayı oluyorlar.
Para kazanma, imkan kazanma yeri mi Belediye Meclisleri…
Paralı, hakkı huzurlu komisyonlara giriyorlar…
Hele imar gibi yerler var ya, yıllardır iç bünyedeki çekişmeleri, tartışmaları bilmeyenimiz var mı?
Bir ara AKP karar almıştı, müteahhitler kesinlikle bu tür komisyonlarda veya belirleyici guruplarda olmayacaklar, diye…
Ne tartışmalar olmuştu, neler?
Bunları da bir kenara bırakalım, biraz nostalji yapalım:
*- ÇOK ESKİLERDE
Sizi çok eskilere, yine CHP’li bir yönetime götüreyim:
Gençlik ve Spor Bakanlığı yapmış Yüksel Çakmur, açık farkla belediye başkanı seçilir.
Bir süre sonra, Belediye toplu ulaşım araçlarında hiçbir serbest kart kullanılmayacak talimatını verir.
Buna ‘Basın Kartı’ sahipleri de ‘görev dışı’ Polisler ve belediye çalışanları da vardır.
Kıyametler kopar…
Cezalar da başlar…
Nasıl mı?
Körüklü otobüs durağa tam yanaşamadı, trafiği felç etti gibi!
Nasıl mı?
Fazla yolcu aldı, gibi!...
Yine geçmişten söz edeyim:
‘Efsane’ olarak adlandırılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlarından Ahmet Piriştina’nın makam aracı Çeşme’ye giderken, Narlıdere çıkışındaki otoyol gişelerinden geçerken, ‘parasız geçemeyeceği’ açıklanır.
Aynı zamanda yanılmıyorsam bir itfaiye aracı için de bu karar uygulanır.
Öyle mi?
‘Benim başkanıma, İzmir’in başkanına bu yapılırsa bende bunu uyguluyorum!’ diyen Kültürpark (Fuar) Müdürü Feyzi Bey, ‘Hiçbir araç ve kişi ücret ödemeden fuara giremez!’ talimatını uygulatır.
Peki bunda ne var?
Motorlu ekipler başta olmak üzere bazı birimler de Fuarda konuklanmışlardı.
Giriş paralı olunca, memur ne yapacak, cebinden mi ödeme yapacak hizmete koşarken?
Sonuçta, karşılıklı görüşmeler, anlaşmalar ve eski düzene dönüş…
Konuları özetin özeti olarak paylaşmaya çalıştım, belge olarak gelecek nesillere ve araştırmacılara biraz de ipucu vermek için…
*-









0 Yorum