ÇEŞME ve URLA'nın YOLLARI
*- HAYRANIM! Hayranım saygıyı elden bırakmadan, sözü incitmeden, ses tonunu yükseltmeden, Kelimelerini seçerek konuşabilen insanlara. Hayranım, haddini bilene. Hadsizlik karşısında bozulmayana. Olgunluk kimlikte ki yaşın değil, kişinin kendisini nasıl yetiştirdiği ile alakalı bir şeydir!...
*- ÇEŞME SOKAKLARI
‘Kuzey Yıldızı’ olarak tanıdığımız Çeşmeli Olkan Özkır, ‘Yerel Gündem’deki yazısında ‘Çeşme sokaklarında lağım akıyor!’ diye ilginç bir yazı yazmış…
Tarihi eski yazının, yaz başlangıcı..
Aradan zaman geçtiği için büyük olasılıkla sorun ele alınmış büyük ölçüde çözülmüştür.
Nedenini şu sözlere bağlıyorum:
Bir ayağı Urla, diğer ayağı Çeşme’de olan teknik insan Faysal Bey, Urla’daki evimizin bazı eksiklerini ve eskilerini yenilerken şöyle demişti:
‘800 metrelik yolda, bu kadar çok delik- deşiklik olur mu? Belediye Başkanı hiç mi makamından çıkmıyor, ya da gezmiyor mu?
Bir de gelin Çeşme’yi görün, yollara bal dök yala gibi?”
*- HEP BOŞA…
Uyarı ve dilekçeler de hep boşa gidiyor, belediyelerimizde nedense!
Bir iki belediyemiz, ‘Hızır’ servisler, ‘Yani anında müdahale’ ekipleri kurdular.
Ama onlar da nedense kulaklarının üstüne yatıyor, ya da sözlerini üst makamlar dikkate almıyor.
En kolay yanıt:
‘Para yok!’
Bunun da kolayı var!
Örneğin ‘inşaat mı yapıyorsun? Belediye ruhsat vermeden önce, yolda bina için yapılan, su, havagazı (doğalgaz), atıklar, elektrik, telefon, internet yani bina için yapılan her türlü yol ve kaldırım kazılarının beton ya da asfalt dökülerek düzgün hale getirilmeden ‘oturma izni’ verilmemeli.
Tabii ki, bu arada çevre temizliğine de dikkat edilip, inşaat atıkları belediyenin kurallarına göre, gösterilen yere atılmalıdır.
Yani köşede birikim halinde kendi haline bırakılmamalıdır.
Bunları ‘ek yük’ olarak görenler, yani bizler, suçu hep belediyelere ya da kurumlara atmakta da üstümüze yok!...
*- AHBAP ÇAVUŞ MİSALİ
İster müteahhitle, ya da taşaronla, arsa- ev sahibi ile ahbap olunsun, isterse partili ya da meclis üyesinin yakını, halkın dediği gibi ‘gözyaşına’ bakılmamalıdır, ya da bir yemekle iş çözülmemeli…
Bir kişinin sıkıntısını binlerce kişi çekmemeli…
‘Belediye uyuyor mu? Görmüyorlar mı?’ dememize imkan tanınmamalıdır…
Yani Başkanlar ‘makamda oturmayı bırakmalı, yönetimin hakkını vermeli, bu da denetim ve sorunları dinleyip çözmekle olur… Sözde güzel laf üretip, birkaç kişiyi arpalamakla olmaz.. Sonuçta güle güle denir…
Bir de başıbozuk bırakılan, sahipleri tarafından değerlenmesi beklenen arsalar var…
Kime miras kaldığı belli olmayan, yıkılma kararı alınması beklenen çok eski yapılar gibi…
Karar alınsa bile miras kalmış son sahipleri, kendini ancak geçindirebildiğinden ‘Bana ne? Param yok!’ diyerek işin içinden sıyrılıyor.
Bunlar da ipsizlerin, gariplerin, sarhoşların, şüpheli kişilerin barındıkları ya da arada kullandıkları, çevreyi huzursuz eden yerler.
Belediyeler, kendileri iş ve masraf çıkarmasın diye görmezden, duymazdan geliyorlar ve hastalık saçan bina ve yerleri…
İşin kolayı ise ‘Kanunlar izin vermiyor!’ diye sözde kendilerini savunuyorlar.
Kanunun o maddesi ‘evet’ diyorsa, bir başka maddesi ‘hayır’ diyebiliyor, yani kurumlara güç ve destek veriyor.
Ama okuma ve düşünme alışkanlığımız yok ki…
Tembeliz işte…
Bu kadar!
Ne mutlu ki, bazılarımız hatalara, kötülüklere karşı ‘direnç’ gösterip, doğruları bilmemize yardımcı oluyor, yetkilileri da görevlerini yapmaları için uyandırıyor.
‘Yapmalısınız, yaparsınız!’ diyor belediye başkanlarına…
İlgili müdürlere…
Yöneticilere…
*- KARŞI GELDİ
Aklıma geldiği için söylüyorum:
Siyasiler Bülent Baratalı ismini anımsarlar…
Kendisi uzun yıllar Urla Belediye Başkanlığını yaptı.
Kendisinden önce yıllarca bir başka partinin yönetiminde olan bir belediyeyi CHP’li yapmak ve bu güne kadar sürmesi herhalde kolay bir iş değil.
Bülent Baratalı daha sonra İzmir Milletvekili seçildi ve yine kaç dönem bu görevi sürdürdü.
Yani hiç ama hiç kimse, hatta muhalifleri de hakkında bir aykırı söz etmedi.
Şimdi de Urla’da en önemli, işlek caddelerinin birinde adı bulunuyor.
Bence ‘hizmet edene’ önemli bir vefa borcu…
Şimdi kendisiyle ilgili önemli bir anıyı paylaşayım:
Bülent Baratalı bir gün bir misafirine Urla’nın en büyük ilkokullarından birine getirmiş, ‘Eğitime verdiği desteği’ anlatıyordu.
‘Şunu yaptık, bunu yaptık, bakın bu okulumuza basketbol- voleybol sahası kavuşturduk’ derken, müdür yardımcısı kadın öğretmen söze karıştı ve ‘Başkanım sen ne diyorsun? Baksana okulun bahçesi çamur içinde, çocuklar bu halde okula giriyor her tarafı çamur içinde, kirli bırakıyor. Hizmet böyle mi olur?’ diye yüksek ve sert sözlerle Bülent Baratalı’ya hiç beklemediği bir şekilde hitap etti.
Siz olsanız ne yaparsınız?
*- POLİTİKACI, ATAR TUTAR!...
Başkan Bülent Baratalı kendisini dikkatle ve soğukkanlılıkla dinledi.
Sonra da, ‘Hocam haklasınız, en kısa zamanda bu işi çözeriz, siz merak etmeyin!’ dedi.
Ama sonradan öğrendim ki, öğretmen hanım bu yanıttan pek memnun olmadı.
Biliyordu ki, siyasetçiler atar tutar, ama sözlerini yerine getirmezlerdi!...
Fakat bir hafta sonra, okul müdürü yardımcısını yanına çağırdı, ‘Başkan Bülent Baratalı fen işleri başkanını göndermiş, tüm eksikliklerin yapılmasını ve kendisine bilgi verilmesini istemiş. Ben de sizi görevlendiriyorum, okulun tüm eksiklerini ve bahçe düzeninde isteklerimizi bildirin, gerekeni yapsınlar…’
Evet bir hafta sonra okul yönetiminin ve müdür yardımcısının istek dilekleri yerine getirildi.
Çok sonra karşılaştığım o müdür, ‘inan ben de şaşırdım. Çünkü yardımcım o kadar sert bir çıkış yapmıştı ki, karşılığının olumlu olabileceğini düşünmemiştim!’ dedi.
Olay gerçek!
Görev beklemez…
*- NE DENİYOR
Düşündüren şu:
‘Keşke o kadın öğretmenimiz gibi bizler de yetkililere, yöneticilere, milletvekili hatta bakanlara gerçekleri yüzlerine söyleyebilsek…
Şu da bir gerçek!
Atasözümüz ne diyor;
‘Ağlamayan çocuğa meme vermezler!’
Şimdi gerçekleri dile getiren ‘Kuzey Yıldızı’ Olkan Özkır’ın aylar öncesi yazısını okuyalım:
*- ŞEHİR İÇİN ÖNEMLİ OLAN
“Fatih Sultan Mehmet Han der ki;
Bir şehirde önemli üç şey:
Kanalizasyon, hamam ve kütüphanedir…
Çünkü: Kanalizasyon şehrin kirini, hamam bedenin kirini ve kütüphane de ruhun kirini temizler…”
İlkokulu Çeşme'de okuduğum yıllardan bugüne dek geçen zaman içerisinde günümüze kadar ulaşan, değişen hizmetleri düşününce, Çeşme Dünyanın turizm merkezlerinden biri olduğunu da ifade etmek gerekirse ‘Çeşme hak ettiği değerinde mi?’
Doğa katliamı Çeşme'de…
Yaz aylarında inşaat yasağı getirildiği halde fütursuzca devam eden inşaatlar Çeşme' de…
Haşeratların engelli koşu gibi, gündüz gece ortalıktalar…
Yollar içler acısı, terlikle bile yürünemez halde…
Göz önünde olan ilçenin belli başlı mahallesi itina edilip, gözden uzak mahallelerde hiçbir şey yapılamıyor mu?
Nasıl bir anlam yüklemeli, gel de işin içinden çık çıkabilirsen!...
*- ESKİDEN BU YANA
Antik çağlarda İzmir'in kanalizasyonu yoktu.
Antik yazarların eserlerine dahi konu olmuş sokaklardan akan kanalizasyon suları.
Günümüzde ise kanalizasyon olmasına rağmen kanalizasyon suları (pis sular) yine İzmir ve Çeşme sokaklarından akmakta, ironik…
Sorun farklı şekilde varlığını sürdürmekte olup İzmir’de kanalizasyon olduğu halde, çeşit çeşit sorundan pis /foseptik kokuları var, yağmur yağınca birçok yer sular altında kalıyor kanalizasyon sorunu nedeni ile taşmalar oluyor.
*- FARK YOK
Çeşme İzmir' den farklı değil.
Zira; kanalizasyon olmadığından fi tarihinden beri ya evlerin altına kör kuyular açılmış (yeraltı sularına karışmakta) ya da her evin ve her milyon dolarlık villaların altında…
Pis su /foseptik deposunun bulunduğundan vidanjörler ile foseptik çekilerek, bundan 30 yıl önce denize döküldüğü Çeşme'nin eski sakinleri tarafından biliniyor ve anlatılıyor (Arıtma tesisi olmadığı dönemlerde 30 yıl öncesinde Çeşme Ovacık köyünden açık denizlere boşaltılıyormuş). Bu foseptik atık pis su vidanjörleri çalışırken sokaklara taşırıyor, dere gibi akıyor.
Günlerce kokular yayılıyor, sinek, böcek vs...
Denetim mekanizması bulunmamakta olup her şeyin mış gibi, mış, muş gibi.
Şimdiden, cevapları duyuyorum!...
İzmir- Çeşme’nin nüfusunun arttığı da düşünülürse kanalizasyon şebekesi kaçınılmaz.
*-BİLMEZDEN GELİNİYOR
Vatandaşın hayata geçirilmesini bekledikleri gündem dışında kalmakta.
Vatandaşın derdine derman olacak neler neler olduğunu biliyorlar, bilmek ağırlık veren bir his olsa gerek ki, bilmezden geliniyor.
Gelişi güzel yapılanlar, hizmetmiş gibi düşündürücü hale geldi.
Yapay zekâ, paralel evren gündemindeyiz.
Ancak antik dönemden beri süregelen bir sorun, halen sorun olarak günümüzde odak noktamızda.
Yazılanlar çizilenler, bir tarafta kalmakta olup, yürütülmesi durumundaki başkaca işler yüzünden ceza gibi yaşamak zorundayız.
Herkesin kendini bir şey sandığı yerde, hiç kimse bir şey olamaz. (W Gilbert)
Kendini dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not;
Dünya beş para etmiyor…’
*- ADINI SİZ KOYUN
Meslektaşım Olkan Özkır’ın bu yazısını beğendim…
Çeşme’ yerine bir başka kentimizin adını koyun, aynı sorunların olduğunu göreceksiniz.
İnanıyorum ki, bir kişi bile ‘Biz böyle değiliz!’ demeyecektir.
Sorunlar büyük ve ‘Memleket meselesi’
Keşke yereller kadar çok yukarıdakiler, Ankara’da olan yetkililer de bunları duyup öğrenebilseler…
Çeşme’ye gelirsek, Kadın Başkanın yerine olsam Gazeteci – Yazar Olkan Özkır’i ‘özel olarak’ kahve içmeye davet eder, yaptıklarını ve yapacaklarını anlatır, hatta gelir- gider tablosunu gösteririm.
Hadi bir kişi olmaz, o zaman Çeşmeli yerel gazetecileri, Yusuf Çınar, İsa Atagöz ile onların yan yana çalışanlarla, Olkan Özkırı ismen davet eder bilinmeyenleri anlatırım.
Tabii muhalefetin örneğin eski başkanlardan Nuri Ertan’a yanıt veririm.
Bu arada bir bildiğimi söyleyeyim:
*- YIKIM KARARI !
Şimdi moda ya, biri yönetime karşı olduğu, eski zamanlardan kalan bir siteyi ihbar etmiş, ‘Burada kaçak arıtma tesisi var!’ diye…
Gelmişler yıkmaya…
Site halkı direnmiş…
‘Ne yapıyorsunuz?’ diye…
Çünkü kuş uçmaz, kervan geçmez’ noktadaki site ve çevresinde kanalizasyon yok…
Vatandaşlar, ‘Bu modern arıtmayı biz kendi paramızla yaptık. Denizi kirletmemek ve lağım sularını yollara atmamak için. Çevreyi koruyor ve devletin ya da belediyenin yapacağını biz kendi imkanlarımızla yaptık… Üstelik bu şimdi yapılan kaçak bir bina da değil…’ diyorlar.
Devet üzerine gidip gördüm…
Ama bir şeye üzüldüm…
Çok yıllar önce özellikle çocuklar ve yüzme bilmeyen kadınlar, insanlar için yapılan bir yapı olan havuz yıkılmış…
Kimseye de zararı yok...
Tabiatı, çevreyi kirletme ya da başka olumsuz nedeni de yok…
İtirazlar fayda etmemiş…
‘Cimerden yazı geldi!’ denilmiş…
Halbuki Cimer’in yetkililere, belediyelere, şikayet üzerine gönderilen yazılar ‘uyarı’ niteliğindedir…
‘Doğruluk derecesini araştırın’ anlamındadır.
‘Yıkın, kırın, bozun!’ değil…
Her şikayet doğru olmayabilir…
Biri birinden kızıyorsa kalemi eline alıp, kendisine doğru ama gerçekle ilgisi olmayanları yazabilir, anlatabilir…
İşte bu yüzden Cimer ilgili kurumlara böyle bir durum var mı, siz ilgilenin, ilginiz yeterli olmamış olabilir, der.
Yani görevini yapmayan, şikayetlere kulak tıkayan, yerinden kalkmayanlara ‘kalkın’ anlamındadır.
Umarım bu böyle, doğru ve düzgün algılanır, vatandaş sıkıntılı bir durumda, kendi halinde, bırakılmaz…
Doğru her zaman birdir…
*- ‘TEKRAR GELİRİM!’
Lozan görüşmeleri sırasında İsmet İnönü'yü aşağılamak amacıyla küçük bir koltuğa oturtmak isterler.
İnönü, koltuğun neden küçük olduğunu sorar, onlar da ‘koltuk bittiği için size bu kaldı!’ derler.
İnönü etrafındakilere dönerek;
‘Siz yeni bir koltuk bulunca haber verin, ben yine gelirim..’ diyerek görüşmeleri terk eder.
Yıllarca bize, büyük devlet adamı İnönüy’ü karalayan/ kötüleyenler, ‘onun ayağının geldiği yere sizin başınız gelmez...’ diyor gerçek tarihçiler ve siyasete ilgilenenler…
İsmet İnönü’ye minnet ve saygılarımızla, paylaşmak istedim.
*-
Hasan Hüseyin Korkmazgil’den, bir iki küfür kokan sözcüğünü keserek,
“Ulan öldürdüler bizi bunlar,
Bir tek günümüz geçmiyor ahsız ofsuz,
Bir tek günümüz geçmiyor borçsuz harçsız,
Bir tek günümüz be yahu, bir tek günümüz oh diyesi
Ulan öldürdüler bizi bunlar,
Yahu kimin bu topraklar?
Yahu kimin bu denizler?
Bu ormanlar bu tirenler bu gemiler uçaklar?
Bu madenler kimin yahu?
Kıydılar alımıza morumuza bunlar,
Kıydılar yazımıza baharımıza
İşimiz[Mh1] gücümüz mayın taramak
İşimiz gücümüz umuda yatmak
Ulan öldürdüler bizi bu tipler,,,’
Ben de ilave edeyim:
Bizi öldürenler çarşıda pazarda…
Bize teşvik verin diye hibelere sarılanlar…
Cebimizden haksız para alan, çalanlar…
*-
0 Yorum