Telefon
WhatsApp
CEMAL GİDER, KEMAL KALIR !

*- FARELER DÜZENİ

Yıllardır objektifi ile sokakların efendisi olan, kıdemli foto muhabiri- haberci Mustafa Oğuz’dan şu mesajı aldım:

“Farelerin düzeni…

Lâtin ülkelerinde bir söz vardır:

‘Kediler olmayınca meydan farelere kalır!’ diye.

Şimdi farelerin dönemini yaşıyoruz!

Her yeri mikrop ve hastalıklı hâle getirdiler.

Sokakta kedileri istemeyenler farelerin düzenin de yaşamaya mahkumdur…”

 

*- BAYRAMPAŞA GİBİ

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin övgülerinden biri de, Bayrampaşa’daki büyük otogar.

Özellikle bayram ve tatil günleri yolcuların olduğu kadar sürücülerin, yani şoförlerin ve yardımcıları ile çalışanların konforu da düşünülmüş, harika denilecek bir yere döndürüldü.

Darısı İzmir’in başına!

Nedenini anlatayım;

Demokrat Gündem’in haberinden öğrendiğime göre, İzmir Büyükşehir Belediyesi, 25 yıllık sözleşme süresi dolan İzmir Otogarı’nda işletmeci İZOTAŞ’a haciz işlemi başlattı.

Belediye ekiplerinin girdiği otogarda çekilen görüntülerde alanın karanlık, bakımsız ve izbelik bir halde olduğu görüldü.

Belediyeden yapılan açıklamada, ecrimisil (haksız işgal tazminatı) bedellerinin tahsili için yasal sürecin başlatıldığı belirtilerek, ‘Tahliyeye ilişkin tedbir kararının kaldırılmasının ardından yenileme ve işletme çalışmalarına başlanacak.

En kısa vadede İzmir’in hakkettiği bir terminal yapılanması oluşturulacaktır’ denildi.

 

*- KARŞILIKLI

İzmir Otogarı, 1997 yılında yap-işlet-devret modeliyle hayata geçirilmiş, 1999’da yapılan ek sözleşmeyle işletme süresi 25 yıl olarak belirlenmişti.

Bu sürenin 14 Aralık 2023’te sona ermesine rağmen, otogarın işletmecisi İZOTAŞ, pandemi dönemini gerekçe göstererek kullanım süresinin 7 yıl uzatılması için dava açtı.

Mahkeme, 2023 yılında tahliyeyi engelleyen bir tedbir kararı aldı.

Ancak ilk derece mahkemesi ve istinaf süreci İzmir Büyükşehir Belediyesi lehine sonuçlandı.

Davanın temyiz aşaması ise halen devam ediyor.

Belediye, yargı sürecinde kendi lehine alınan kararların ardından, İZOTAŞ’tan ecrimisil bedellerinin tahsili için 6183 sayılı yasa kapsamında haciz işlemlerini başlattı.

 

*- GÖRÜNTÜLER ve URLA

Zabıta ekipleri otogarda: İzbelik görüntüler dikkat çekti.

Belediyenin haciz uygulaması sırasında çekilen görüntülerde, İzmir Otogarı’nın büyük bölümlerinin karanlık, kirli ve kullanılamaz durumda olduğu görülüyor.

Tavanlardan sarkan kablolar, kullanılmayan adeta kaderine terk edilmiş alanlar ve bakımsız peronlar dikkat çekti.

Yetkililer, alanın uzun süredir gerekli bakım ve denetimlerden yoksun olduğunu, güvenlik ve hijyen açısından risk teşkil ettiğini ifade ediyor.

Görüntüler karşısında bir yetkili, ‘Burası artık bir ulaşım merkezi değil, adeta izbelik bir alan hâline gelmiş durumda. İzmir’in giriş kapısının bu halde kalmasına izin veremeyiz’ dedi.

Anımsadığım kadarıyla, İzmir’in Selçuk (Efes) ilçesi yıllar süren çalışmadan sonra kullanışlı güzel bir otogarını geçen yıl kavuştu.

Şimdi Urla’nın buna ihtiyacı var.

Urla’nın ilk fırsatta üç noktası da ‘üst geçit’ ihtiyacı bulunuyor, Manisa’nin İzmir giriş – çıkışında olduğu gibi…

Birincisi, devlet hastanesi sapağı, ikincisi Ağaçlı yol Urla merkez- Çeşmealtı- sahil (iskele) yolu, üçüncüsü kalabak yolu…

Bunlar hemen ve çok kısa sürede yapılacak işlemler…

Mühim olan niyet, ‘Yapacağız’ demek…

Şu duyumu da ekleyeyim:

İZBAN, İzmir’den Manisa’ya uzuyor…

İki kent arası demiryolu ağı güçlendiriliyor

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Uraloğlu, Manisa-Menemen hattının çift hatlı sisteme geçirileceğini açıkladı.

Ankara-İzmir Hızlı Tren Projesi’nde ise 2026 hedefi doğrultusunda fiziksel ilerleme yüzde 62’ye ulaştı.

 

*- GÜÇLENDİRMEK

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, İzmir ve Manisa arasındaki demiryolu bağlantısını güçlendirmek için kapsamlı bir çalışma başlattı.

Bakan Abdülkadir Uraloğlu, Manisa-Menemen demiryolu hattının çift hatta çıkarılarak rehabilite edileceğini ve İZBAN sistemine entegre edileceğini duyurdu.

2010 yılında hizmete giren ve halihazırda 136 kilometrelik güzergahta 41 istasyonla hizmet veren İZBAN’ın Manisa’ya uzatılmasıyla birlikte sistemin toplam uzunluğunun 156 kilometreye çıkacağını belirten Bakan Uraloğlu, bu projeyle Manisalıların İzmir Adnan Menderes Havalimanı ve Efes Antik Kenti gibi önemli noktalara tek aktarmasız ulaşım imkanına kavuşacağını ifade etti.

 

*- HEPSİ GÜZEL

Bakan Uraloğlu, CHP Manisa Milletvekili Selma Aliye Kavaf’ın soru önergesine verdiği yanıtta, Ankara-İzmir Hızlı Tren Projesi’ne ilişkin güncel bilgileri de paylaştı.

Proje kapsamında Manisa sınırları içinde kalan 74 kilometrelik Eşme-Salihli kesiminde altyapı çalışmalarında yüzde 62 fiziksel ilerleme sağlandığını açıklayan Uraloğlu, ‘Projenin 2026 yılı sonunda tamamlanması hedeflenmektedir. Ayrıca Yüksek Hızlı Tren Projesi kapsamında Manisa Kuzey Geçişi ve Gar inşaatı planlanmaktadır’ ifadelerini kullandı.

 

*- ‘YIKIM KARARI’ SONRASI

Yine binlerce insanı, bir şekilde ilgilendiren bir konuya değineyim.

Genç meslektaşım Gamze Eskiköy haberleştirmiş.

İzmir’in tarihi Agora’sının, Kemeraltı başta olmak üzere birçok esnaf guruplarının bulunduğu, oturanların 100 kişiyi geçmediği ama her gün binlerce insanın geçim yeri olan alanda (Çankaya- Konak) bulunun katlı otopark için bir süre önce ‘yıkım kararı’ alınmıştı.

Bu da belediye meclisinde tartışmalara yol açtı, o günden bu yana.

Partiler, siyasetçiler için önemli bir maden gibi konu oluyor, karşılıklı suçlamalarla…

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Çankaya Katlı Otoparkı’nı depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkım kararı almasının ardından, bugün Konak Belediyesi Zabıta Müdürlüğü’ne bağlı Kemeraltı Zabıta Amirliği ekipleri, bölgede bulunan işletmelere yönelik kapsamlı bir denetim gerçekleştirdi.

Denetim kapsamında, 3572 sayılı İş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun çerçevesinde yapılan kontrollerde bazı işletmelerin yangın güvenliği, iş sağlığı ve çevre düzenlemesi konularındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği tespit edilince mühürleme işlemi uygulandı.

Zabıta ekiplerinin yaptığı denetimler sırasında, bazı iş yerlerinin yanı sıra tuvaletlerin dahi mühürlendiği görüldü.

Katlı otoparkın altında faaliyet gösteren çok sayıda esnafın iş yerini boşalttığı, bazılarının ise farklı ilçelere taşındığı öğrenildi.

Geçenlerde bir alışveriş için o semtte idim.

Güzergahta neredeyse 100 metrede bir trafik polisi vardı.

Geçici durmak da imkansız…

O gün, çok katlı otopark da kapalı tutulmuştu.

İstanbul trafiği gibi ‘dur- kalk’ iki saat dolaştım, sonunda kendimi, işimi görmeden oradan uzaklaştırdım.

Yani sıkıntı çok büyük olacak!

Nakliye de sıfıra inecek gibi görülüyor.

Çarşı esnafı mağazasını bu gidişle gece yarısı açık tutmak zorunda kalacak toplu ürün almak ya da Anadolu’ya gönderebilmek için…

İzmirlilere tavsiyem, ‘Sakın özel aracınızla alışverişe gitmeyin. Toplu taşım araçları ile metroyu kullanın ki, ne siniriniz bozulsun ne de işinizi halletmeden geriye dönün…’

 

*-İĞNE ÇUVALDIZ MESELESİ

Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi’nden genel mesajı paylaşıp paylaşmamakta biraz tereddüt ettim.

Özellikle siyasi konulara girmek istemiyorum.

Hepimizin bir şekilde güvendiklerinin, beklenti ya da menfaatlerini nasıl korumaya çalıştıklarını görüyoruz, aynen işyerlerinde olduğu gibi.

Hepimizin bir şekilde okullarla, üniversitelerle bağlantısı bulunuyor.

Canımız, geleceğimiz yavrularımızın, gençlerimizin kıllarına bir zarar gelmesini istemeyiz.

Ama isteyenler oluyor herhalde birlik ve beraberliğimizi bozmak, bizleri endişeye ve korkuya yani karanlığa sürükleyip, hayatımızı, günlerimizi zehir etmek istiyor.

Umarım devlet güçlerimiz bu sorunu büyümeden hemen bastırıp, normale döndürürler…

Yorumu size ait ‘Fakültemizde Yaşananlara Dair Zorunlu Açıklama’ başlıklı yazıyı özetliyorum:

“Üniversite kampüslerinde yakın zamanda yaşanan olaylar, Hacettepe Kampüsü’ndeki palalı, sopalı saldırıyla tehlikeli bir boyuta taşınmış ve Birliğimiz, ODTÜ ve İTÜ mezun dernekleriyle birlikte bu saldırıları kınayarak yetkilileri önlem almaya çağıran bir açıklama yayımlamıştı. Sosyal medya üzerinden yaptığımız bu açıklamaya, çoğunun okulumuz öğrencilerine ait olduğu düşünülen hesaplardan öğrencilerimize ve yöneticilerimize yönelik tehdit, hakaret ve küfür içeren çirkin yorumlar yapılmıştı.

Bu nefret dilinin hemen akabinde iki gün önce metro istasyonuna girdikleri sırada üç öğrencimize kurulan pusuyla tekrar başlayan bu saldırılar dün de Cebeci Kampüsü içinde devam etmiştir.

Saldırganların Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olduğunun anlaşılması, ayrıca üzüntü ve kaygı verici olup tehdidin boyutlarını büyütmektedir.

166’ncı kuruluş yıldönümünü kutlamaya hazırlanan Mülkiye, öteden beri özgür düşüncenin, eleştirel aklın ve demokratik değerlerin yurdu olmuştur.

Bu köklü geleneğin özü, farklılıkların bir arada, karşılıklı saygı içinde var olabilmesi anlayışına dayanır.

Her Mülkiyeli, fakülte içinde veya dışında şiddete, baskıya ya da ötekileştirmeye yer olmadığını bilir, bilmek zorundadır.

Aksi yöndeki tutum ve davranışların, Mülkiye’de verilen eğitimden ve desteklenen ilke ve değerlerden uzaklaşmaya işaret ettiğini ifade etmek durumundayız.

Öğrencilerimiz ve hocalarımızın güvenliği başta olmak üzere okulumuzdaki huzur ve barış ortamı, akademik özgürlük ve öğrenim hakkı bizim için temel önceliktir.

Eğitim ve öğrenim hakkını hedef alan bu olayların tüm yönleriyle aydınlatılması, gerekli soruşturmaların adil ve şeffaf biçimde yürütülmesi, sorumluların belirlenmesi ve benzer olayların tekrarının önlenmesi için başta Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve SBF Dekanlığı olmak üzere ilgili tüm kişi ve kurumlar gerekli özeni göstermeli ve gereken tedbirleri ivedilikle almalıdır.

Mülkiyeliler Birliği olarak, öğrencilerimize demokratik haklarını kullanırken karşılıklı saygı ve iletişim içinde Mülkiye geleneğine yakışır bir olgunlukla davranmalarını, şiddetten ve nefret dilinden uzak durmalarını bir kere daha önemle hatırlatıyoruz.

Birliğimiz, her zaman olduğu gibi, Mülkiye’nin özgürlükçü, eşitlikçi ve dayanışmacı değerlerini savunmaya, bu değerlerin yaşaması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edecektir.

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu…”

Ben buna, ‘iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır!’ diyorum…

 

*-

Ali Rıza Çakır günümüzde çok konuşulan, belki de tartışılan bir konuya dikkat çekiyor.

Bakalım ne diyor?

“Kötü ruhlu kişiler dedikodumu yapmaya kalkıp, Mustafa Kemal dün akşam içki içmiş, dans etmiş derlerse, ‘evet içti, evet dans etti!’ cevabını verin.

Her şeyi, günahı da sevabı da açık yapmak gerekir.

“Ne yapacaksak daima milletin gözünün önünde yapacağız” diyordu.

Harbiye öğrencisiyken, arkadaşlarıyla sık sık Çemberlitaş'a giderlerdi, Tavuk Pazarı'nda Yorgo'nun meyhanesine uğrarlardı.

Devamlı müşteri oldukları için açık hesapları vardı, aybaşında maaşı alınca kapatırlardı.

Cumhurbaşkanı olduktan sonra insanlardan uzaklaşmadı.

Tokatlıyan'a Pera Palas'a Garden Bar'a Rose Noir'a giderdi.

Yaz aylarında Büyük ada Anadolu Kulübü favorisiydi.

Kış aylarında Park Otel'in akşam yemeklerini çok severdi.

Türk insanı Cumhuriyet'le birlikte eğlenme özgürlüğüne de kavuşmuştu.

Yurttaşların geceleri ailece dışarı çıkmalarından, ailece eğlenmelerinden çok memnun olurdu, teşvik ederdi.

Restoranda, akşam yemeğinde çocuklu aile görürse, çocuğu mutlaka yanına çağırır, hatıra olarak saatini veya kalemini hediye verirdi.

Para ödemeden asla çıkmazdı.

Hiçbir mekânda tek kuruş hesap bırakmazdı.

Kimsenin kendisinden para istemeyeceğini bildiği için, kalkmadan önce mutlaka kontrol ederdi, gazinocunun parasını ödediniz mi?

Ödendi cevabını almadan, emin olmadan kalkmazdı.

 

*- DEVAM EDİYORUZ

Gazi Mustafa Kemal Atatürk;

“Çay aramazdı.

Kahve tiryakisiydi.

Günde 30 civarında Türk kahvesi tüketirdi.

Çalışırken peşpeşe isterdi.

Köpüklü severdi.

Sade içerdi.

Savaş yıllarında şeker çok kıymetliydi, karaborsada bile bulmak çok zordu.

Ömrü savaşlarda geçen jenerasyonun tamamı gibi, Mustafa Kemal de mecburen şekersiz içmeye alışmıştı.

Rakı içerdi.

Zihnini dinlendirme ilacıydı.

Adabıyla, ölçülü tüketirdi.

Sarhoş olduğu asla görülmedi.

Konuşmasının bozulduğu asla görülmedi.

Gündüz içmezdi.

Savaşlar sırasında ağzına sürmezdi.

‘Leylekboynu’ tabir edilen kadehle içerdi.

Çay bardağından biraz büyüktü, bugünkü rakı kadehlerinin yarısı ebatındaydı.

Dimitrakopulo ve Bilecik markalarını severdi.

Buz koymazdı.

Buz gibi su isterdi.

Meze aramazdı.

Sarı leblebi olmazsa olmazıydı.

Yemekle beraber içmezdi.

Önce rakı faslını geçer, üstüne yemeğini yerdi.

Sofrada altı yedi saat otururdu, bunun en fazla bir saati rakı'lı olurdu.

Nadiren viski içerdi.

Tatlı içkileri, kokteylleri pek sevmezdi.

Şarap ve şampanyayı resmi ağırlamalarda tercih ederdi.

Sadece yabancı misafirlere ikram edildiğinde masaya gelirdi.

Sıcak yaz akşamlarında bazen soğuk bira canı çekerdi.”

 

*-TEST EDERDİ

Gazi Mustafa Kemal Atatürk;

“Poker ustasıydı.

Özellikle parasına oynardı, çalışma arkadaşlarının hırs'larını tamah'larını zafiyet'leri poker masasında test ederdi.

Kazanırsa, kazandığı paraları iade ederdi, kaybederse öderdi.

İskambil oyunlarının tamamına hakimdi.

Briç oynardı.

Bezik oynardı.

Kanasta oynardı.

Tavla'ya Manastır'dayken başlamıştı.

Harp okulu öğrencisiyken, Babıali'de Stefan'ın kıraathanesine, Meserret Kıraathanesi'ne, Sirkeci'de Yani'nin kıraathanesine takılırlardı.

Bilardocuydu.

Çankaya Köşkü'nde bilardo masası vardı, Paris'ten getirilmişti.

Akşam yemeğinden önce misafirleriyle oynardı.

Tek başına bilardo oynuyorsa, düşünüyor demekti.

Arada ıstakayı bırakır, notlar alırdı.

Müzikseverdi.

Müzik kültürünün sadece fizyolojik ve psikolojik yönüyle değil, sosyolojik yönüyle de ilgileniyordu.

Dinlemeyi de severdi.

Söylemeyi de severdi.

Müzik eğitimi almamıştı ama, nota bilirdi, makam bilirdi.

‘Hayat musikidir’ diyordu.

‘Musikiyle alakası olmayan mahlukat, insan değildir’ diyordu.

Rumeli türkülerinin yeri ayrıydı.

Vardar Ovası'nı dinlemekten bıkmazdı. Tekrar tekrar söyletirdi.

Fuzuli'nin Nedim'in güftelerini çok beğenirdi.

Nihavend, Rast ve Segah makamlarını tercih ederdi.

Bağırarak okuyanlardan hoşlanmazdı.

Bektaşi nefeslerini çok etkileyici bulurdu.

Gazel okuturdu.

Fasıl severdi.

Yakın arkadaşları, sevdiği misafirleri geldiğinde incesaz heyetini çağırırdı. İstek şarkılar listesini bizzat yazarak verirdi.

Safiye Ayla için ‘dünya çapında’ diyordu.

Onun sesinden ‘Yanık Ömer’i dinlemeye doyamazdı.

Müzik kitaplarını incelerdi.

Fransız müzik teorisyeni Albert Lavignac'ın ‘müzik ve müzisyenler’ eserini orijinalinden okumuştu, satırların yanına notlar almıştı.

Barok müziğe meraklıydı.

Enstrümanların tarihsel gelişimini araştırıyordu.”

 

*- ÇOCUKLUĞUNDA DA MERAKLIYDI

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, rahmetli olduğunda sayım yapıldı…

Çankaya Köşkü'de 464 adet plak vardı.

Beethoven'ın eserlerini seslendiren Viyana Filarmoni Orkestrası'nın, Philadelphia Filarmoni Orkestrası'nın albümlerini satın almıştı.

Caz dinliyordu.

Müzik arşivinde, Paul Whiteman'dan Last Night, Jan Garber'den Sweet Georgia Brown, Jack Hylton'dan Nothing Else To Do, Harry Roy'dan Cheek to Cheek parçaları vardı.

Rebetiko dinliyordu.

Roza Eskenazi'den Murmuraki'yi çok severdi.

Tango, vals, foxtrot plakları vardı.

En geniş liste, elbette Türk müziğine aitti.

Hafız Kemal beyin gazelini, hafız Osman efendinin klarnet taksimini, udi Nevres beyin, tamburi Cemil beyin, kanuni Hüseyin Sadettin beyin taksimlerini dinlemeye doyamazdı.

Çankaya'da Dolmabahçe'de Yalova'da Savarona'da treninde, gramofonsuz mekanı yoktu.

Şahane dans ederdi.

Çocukluğundan beri meraklıydı.

Tee rüştiye talebesiyken, mahalle arkadaşı Fuat Bulca'yla birlikte Halil efendi'nin salonuna giderlerdi, Selanik'in ilk dans okuluydu.

Vals ve polka öğreniyorlardı.

Türkiye hatıralarını kaleme alan Sovyet sanatçılar şu ortak yorumda buluşmuştu:

‘Mustafa Kemal çok etkileyici dans ediyor.’

Muhteşem zeybek oynardı.

‘Milli dans’ olmasını arzu ediyordu.

Köy düğünlerine denk geldiğinde, sırtından ceketini fırlatır atar, içten, doğal neşesiyle halaya katılırdı.”

 

*- LATİFEYLE BİRLİKTE

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, gönlünden geçtiği gibi yaşardı.

O ne der, bu ne der, mahalle baskısı, umursamazdı.

İnsanların da tıpkı böyle, özgürce yaşamalarını isterdi.

Tiyatronun hamisiydi, çok severdi, çok sık giderdi.

Sinema da öyle…

Çankaya'da veya Dolmabahçe'de izleme imkanı varken, topluma örnek olmak için, ilgiyi arttırmak için bizzat sinemaya giderdi.

Hatta herkes görsün diye yürüyerek giderdi.

Yıl 1923…

İzmir İkiçeşmelik'te Ankara Sineması vardı.

Mustafa Kemal, Latife'yle birlikte geldi.

Locaya oturdular.

Salona baktı, hınca hınç doluydu ama, herkes erkekti.

Cevabını gayet iyi bildiği halde ‘neden hiç kadın yok?’ diye sordu.

‘Paşam kadınlara yalnız salı günleri sinema gösteriyoruz’ dediler.

Yaverine döndü, ‘salonun yarısını boşaltın, bizi karşılamak için dışarda biriken kadınları davet edin’ dedi.

Kadınlar alkışlayarak ve ağlayarak salonu doldurdu.

Koridorlar bile tıklım tıklım kadın oldu.

Hep birlikte ‘Şarlo İdama Mahkum’ filmini seyrettiler.

Milattı…

Kadın-erkek bir arada, tarihimizde ilk kez işte böyle film izledi.

Bu muhteşem hadisenin keyfini uzatmak istiyordu.

‘Hayatımda hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum, şunu bir daha seyretsek olmaz mı?’ dedi.

Kahkahalarla tekrar seyrettiler.

Eğlencenin çalışmak kadar önemli olduğunu, ikisini birlikte götürmeyi başaranların ‘medeni insan’ olduğunu söylüyordu.

MUSTAFA KEMAL işte budur…

ATATÜRK bir yaşam felsefesidir…”

 

*-

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği