BUNA 'SEÇİM HİLESİ' VEYA 'TAKTİĞİ' DENİYOR
*- SAHTE BAĞIMSIZLAR İddiam sürüyor, yakında, yani yeni yılın ilk aylarında, hava durumuna göre seçim olacak. Nedense yerel yöneticiler bunun farkında değiller, yani yerlerini, koltuklarını başkasına bırakacaklarını. Vatandaşa göre, belediyelerde durum, ‘eski tas, eski hamam!’ şeklinde. Asıl yazmak istediğim bir seçim gerçeği. Adayların bazıları, ‘Seçim taktiği’ gereği bir veya birkaç tane daha aday çıkarıyor, kendine karşı. Bunlar genelde ‘Bağımsız’ olarak aday oluyorlar. Anlaşmalı diğer partilerden de oluyor. Tam seçimlere girilirken, bir bakıyorsunuz ‘adaylıktan’ çekiliyorlar. Tamam, normal, kendini güçlü ve kazanacak gibi görmüyor…. Ama amaç başka, ‘Neye anlaştıysa’, ben ‘Şu aday için seçimden çekiliyorum!’ diyor… Yani kendisine bel bağlayanları satıyor ve bir başkasını desteklediğini söylüyor. Bu eski sistemi her yerde görüyor ve duyuyoruz. İşte Kıbrıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri buna örneklerden biri. Öğrendiğime göre, Cumhurbaşkanı seçimleri kaybetti. Bu önemli değil…. Önemli olan, karşısına dağ gibi çıkanlara rağmen, direncini kırmayarak, emin adımlarla hedefe ulaşması…
*- OLUR MU? OLMAZ!
Okuyucularım anımsayacaklar, yaklaşık bir ay önce Tufan Erhürman’ın ‘Her şeye rağmen’ rakiplerin alt ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, ‘Cumhurbaşkanı’ olacağını…
Tahtını kaybeden Tatar lehine destek konuşması yapmak için Türkiye’den yavru vatana Cübbeli’den tutun da milli futbolcusuna kadar çok kişi gitti, temaslarda bulundu.
Şimdi, ‘seçim iptal edilmeli!’ deniyor…
Şunu da anımsatayım:
İsrail de, Kıbrıs’ın üzerinde duruyor.
Hatta haritalarında Kıbrıs, ‘siyonist’ ve ‘İsrail’in toprak bütünlüğü içinde olduğu önümüze gelecek gibi…
Tarih’te, Romalıların kanlı savaşlardan sonra Kıbrıs’ta yerleşik Musevileri sürdüğü de biliniyor.
1878’da Osmanlı Devleti yani atalarımız buradan topu tüfeği ile çıkmıştı.
Uzun uzun anlatmayacağım, sadece Rauf Denktaş’a rahmet diliyorum.
*- RAUF DENKTAŞ ‘YAZARIM’ OLDU
Şunu da söylemeden edemeyeceğim Rauf Denktaş köşesine çekildiğinde, beni aramış ve ‘Türkiye’de tam bağımsız olarak beni gördüğünü belirterek, kabul edersem, görüşlerini makale halinde yazacağını ‘ söylemişti.
Ben de kendisine ‘Bizim için büyük şeref’ demiştim ve aylarca düzenli olarak her hafta, İzmirli olduğunu belirten basın danışmanı ‘Mücahit Rauf Denktaş’ın yazılarını gönderdi.
Bir gün bir şey sormam gerekti, kendisini aradığımda, ‘Sayın Cumhurbaşkanı öğleden sonraları iki saat dinlemeye çekiliyor, sadece kitaplarıyla baş başa kalıyor’ demişti.
*- ÇOCUKLUĞUNDAN BELLİ İDİ…
Selanik’in taş sokaklarında, elinde bir tebeşir, duvarlara sayılar çizen bir çocuktu.
Henüz ilkokuldayken, ‘neden?’ sorusuna cevabı kitaplarda değil, kendi aklında arayan biriydi...
O çocuk, bir gün dünyanın en saygın üniversitelerinde adını denklemlere yazdırıp adam olacak, ama o bunu hiç umursamayacaktı, çünkü onun için mesele şöhret değil, anlamaktı...
Paris’te St. Louis Lisesi’nde, ardından Ecole Normale Supérieure’de matematiğin dilini yeniden yazdı.
Göttingen’de doktorasını tamamlarken, o sıralar Avrupa karışıklık içindeydi, ama onun zihninde bambaşka bir savaş vardı:
Bir formülün içinde sonsuzluğu yakalayabilmek…
*- TÜRKİYE’YE DÖNÜNCE
Türkiye’ye döndü, Galatasaray’da, İstanbul Üniversitesi’nde, Robert Koleji’nde ve ODTÜ’de öğrencilerine hep aynı şeyi söyledi: ‘Ezberlemeyin. Kendiniz yapın.’
Ve yaptı da. Arf Halkaları, Arf Sabiti, Arf Kapanışları, Hasse–Arf Teoremi…
Matematiğin kalbine adını kazıdı.
Onun formülleri hâlâ tahtalarda yazılıyor, ama en kalıcı izini bıraktığı yer, o tahtalara bakan genç gözlerin içi oldu.
Bir gün şöyle dedi:
‘Matematik de resim, müzik ve heykel gibi bir sanattır.’
Belki de bu yüzden, onun 10 liralık banknottaki gülümsemesinde bir sanatçının dinginliği var.
26 Aralık 1997 tarihinde ağır bir kalp hastalığı nedeni ile sayılarla yazılmış bir ömrü noktaladı...
Geçenlerde onun doğum günü idi, anımsayanlar oldu, Cahit Arif’i…
Evrenin sırrını gerçekten arayan herkesin ilhamı olamaya devam ediyor, bu bilim insanımız…
*- TÜRKÇE’Yİ EN İYİ KULLANAN
Reşat Nuri Güntekin’in, ‘Akşam Güneşi’ romanındaki asil kız, annesinin hayran kaldığı Jülide’nin adı doğan kızlarına verilir…
TRT’nin ilk spikerlerinden hatta ilk kadın spikeri.
Türkçeyi en güzel kullanan kadın…
Aslında 1956 da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun idealist bir avukat…
Kısa stajyerlik döneminde bu mesleğin işin doğası gereği adalet için bile olsa ‘yalan söylemenin şart olduğu’ ilkesi ona hiç uygun düşmez.
Güzel Türkçesi, müthiş nazik üslubunun, avukatlık yapmasına engel olduğunu çok çabuk anlar.
1956 da spiker olarak girdiği Ankara Radyosunda, yardımcı spikerken 15 arkadaşı ile birlikte ‘Bahçe isimli bir dergi çıkarır. Arkadaşlarından birinin ismi de Gülizar'dır.
Gülizar’ın konuşma tarzı, konuşurken mimikleri olağan üstüdür. (Gülizar’ı şimdilik burada bırakalım).
*- ÇOK ÜSTÜNDÜ
1954 de eşi Abdullah Rıza Ergüven, yedek subaylık hizmeti için Erzurum’a gider.
Erzurum Lisesinde iki dönem gönüllü Edebiyat öğretmenliği yapar..
Yine 1956’dayız.
Ankara’ya dönüş, TRT stajyer spikeri, hemen akabinde tam yetkili spiker. Konuştuğu Türkçe, tarzı, vurguları amirlerine, onun bir stajyerin çok üstünde olduğunu göstermiştir.
1969 - 70 - 71. Haftada iki gün yayın yapan TRT Televizyonun tek kadın spikeridir.
Gülizar’ı yukarıda bırakmıştık, şimdi ona dönelim.
TRT Televizyon spikeri olunca, konuşma tarzına hayran olduğu arkadaşı Gülizar gibi olmayı dener ve ilk denemede bunu başarır.
Kızlık soyadı ‘Göksan’ dır evlenince ‘Ergüven’ olmuştur.
Her iki soyadını da ekranlar için bırakır ve hayran olduğu ‘Gülizar’ soyadını kullanır, spikerlik ve daha sonra yapacağı yazarlık hayatında.
Uzatmayalım, zarafetin - asaletin Türkçe konuşmanın kraliçesi Julide Gülizar’ı şöyle özetleyelim;
‘Adana 1929 - Ankara 2011…’
*- ‘MÜEZZİN’ YILMAZ HOCAM!...
Annesi Trakya'dan göç etmiş Ayşe Hanımdı.
Babası Eskişehirli Belediye mutemeti İhsan Bey.
Küçüklüğü ‘yokluklar içinde’ geçti.
Galvanizden yapılmış küçük bir su haznesinin önündeki muslukta diş macunu yerine ‘karbonat kullanarak’ dişlerini fırçalardı.
İnkilap İlkokulunda disiplinli öğretmeni Musaffa Gülümser'den ‘okuma yazmayı’ öğrendi.
Babasına mandolin parası ‘pahalı gelince’ resim yapmaya başladı.
Yetenekli olduğu İçin suluboya resmi değil, ‘suluboyayı’ kendisi yaptı.
Evlerinin hemen yanındaki Sepetçi köyü lületaşı ocakları sahibi Musa Girgin'in oğlu İlhan'dan ‘lületaşı yapmayı’ öğrendi.
Halkevinde ‘Karagöz ve Kukla'ya olan merakıyla el becerisini geliştirdi.
Tekke Camii imamı Şifavermez Hoca'dan ‘din dersleri’ alıp, bir dönem İhsaniye Camiinde ‘müezzinlik’ yaptı.
*- İMKANSIZLIK YÜZÜNDEN
Çizimleri o kadar güzeldi ki, Eskişehirli karikatürcü Pertev Ergün ile beraber Saksağan gazetesinde karikatür çizmeye başladı.
Lisede sınıf arkadaşlarıyla oynadığı Ahmet Kutsi Tecer in Köşebaşı adlı tiyatrosunda gayet başarılı oldu.
Edebiyat günlerindeki münazaralarda hep en öndeydi.
Sadece bir mikrofonla Lisede bir radyo lise istasyonu kurdu.
Hayali Ankara Radyosu gibi seyircili programlardı.
Eskişehir’de yayın yapan bu Lise Radyosunun yarışma programında 57.Hükümetin Tarım Bakanı Mahmut Erdir’e sorular sordu.
Resim öğretmeni Nevzat Bey'in tavsiyesiyle İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi sınavına girdi, kazandı, maddi imkansızlıktan İstanbul’a gidemedi ve Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisine devam etti.
Bir yandan da ‘Her Sabah’ isminde Gazetede muhabirlik yapıyordu.
Bu yıllarda Eskişehir'e galaya gelen Neriman Köksal, Feridun Çölgeçen ve Atıf Kaptan ile röportaj yaptı
*- SIRALAMAKLA BİTMEZ
Hocaların Hocası Prof. Dr Orhan Oğuz'dan çok şey öğrendi.
Anayasa Hukuku dersine giren Tarık Zafer Tunaya, ünlü karı koca hukukçular Nermin-Yavuz Abadan'ı dinledi.
Eskişehir’de ilk belediye Tiyatrosunun kurulmasının önemini Muhsin Ertuğrul ve Haldun Taner'e anlattı.
1971 de öncülüğünde Eskişehir de mahalli istasyonla Televizyon yayını yapıldı.
Akademi TV ile Eğitim Enstitüsü kuruldu.
Rektörlüğünde ‘Açık Öğretim Fakültesi’ adı altında inanılmaz bir girişimde bulunarak tüm Türkiye'ye televizyonla uzaktan eğitim ve öğretim sağladı.
Binlerce öğrencinin hayata hazırlanmasına olanak verdi.
Belediye Başkanı seçildi, Eskişehir'i yeni baştan yarattı.
Sanayi atıklarından ve kokudan yanından geçilmeyen Porsuk Çayında şu anda Gondollar, Motorlar yurtiçi ve yurtdışından gelen turistleri gezdiriyorlar.
Farelerin cirit attığı Haller denilen yerde şimdi genci yaşlısı gelip kenti konuşuyor.
Balmumu Heykeller ve Cumhuriyet Müzesine kuyruktan girilemiyor.
Sazova Bilim Teknoloji parkına giren çıkamıyor.
Denizi olmayan Eskişehir Kentpark da kurulan plajda yüzme yarışları yapılıyor.
Opera ve Tiyatrolar bir liraya herkese açılıyor.
Devrim Arabaları gelenlere kapılarını açıyor.
Dünyanın dört bir yanından getirilen hayvanlar İçin öyle güzel bir park yapılmış ki kelimeler anlatmaya sınırlı kalır.
İşte bütün bunları yapan, yaptıran Prof.Dr Yılmaz Büyükerşen ve ekibini, görünmeyen gizli kahramanları ayakta alkışlayalım, gurur duyalım...
*- REKABET OLUNCA
Balıkesir’in Körfez ilçelerinden Ayvalık’ta son yıllarda sürekli olarak bir festival yapılıyor.
Bence en büyük nedeni, Manisa’nın bir ara süper ligde de takımı olan Akhisar’ın ‘zeytinciliği’ ellerinden almaları…
Akhisar, tütüncülükten sonra hedefi olan zeytincilikte lider oldu, Dane zeytinde Türkiye’nin birincisi oldu.
Bir ara ‘zeytin ağaçlarını’ kesen üreticinin sözde arkasında olduğunu iddia eden kentin önceki yöneticileri ‘vur patlasın, çal oynasın’ düşünce ve hesabi ile kendilerini met edenlerle bol para harcadılar.
‘Bu kafada olanlar gider!’ başlıklı yazılar yazmıştım.
Arşivlerde duruyor ve beklenen oldu.
Şimdi gelenek sürüyor.
Bugün sona gelindi Festivalin…
Şimdi sizinle yönetimin davetini paylaşayım:
*- ZEYTİNYAĞI BAŞKENTİ
Şöyle demişlerdi, davetiyelerinde;
“Ayvalık’ın Festivali ‘20. Uluslararası Ayvalık Zeytin Hasat ve Turizm Festivali’nin’ zeytin ve zeytinyağı kokulu, heyecan verici, lezzetli, bilgi ve deneyim dolu, dolu dolu programı.
Alanında uzman kişilerin yer aldığı, Türkiye’de önde gelen isimlerle dolu Panel ve Workshop programları detaylı şekilde sizlerle.
Ayvalık’ın bereketli zeytin hasadına değer katacak isimler, sektörün geleceğine ışık tutacak, teknik konuları ele alacak ve yol haritası çizecek paneller, Ayvalık zeytin ve zeytinyağını tüm Türkiye ve Dünya’ya taşıyan üreticilerin pazarı, hasat hikâyeleri, ilham verici deneyimler, workshoplar, atölyeler, etkinlikler ve konserlerle dolu bu özel festivalde buluşuyoruz. 16-19 Ekim tarihleri arasında Turizmin Değeri, Zeytinyağının Başkenti Ayvalık’ta Buluşalım!”
Kısa ve öz değil mi?
*- BÜYÜK SES GETİRDİ
Şimdi de sizi yıllar öncesine götüreyim.
Gençliğinde Ayvalık Belediye Başkanı olan zeytinyağcı Ali Güreli anlatsın:
“Bundan yıllarca önce ilk hasat şenliğini Ayvalık’ta yapmıştık
Nasıl ki üzümde hasat bitince, bağbozumu yapılır ve birçok tarım ürününde ilk ürün kutlanırsa bizde bunu zeytinyağda yapmak istedik.
O kadar ses getirdi ki zaman içinde zeytin üretip de hasat şenliği yapmayan şehir/ ilçe kalmadı.
Ama bizim oralar başka (herkes memleketini sever Ayvalık/ Küçükkuyu)
Eskiden bu şenliklerde asıl amaç sektörün sorunlarını konuşmak, tartışmak ve çözüm yolları aramak ve de davet ettiğimiz basın mensupları aracılığı ile bunu kamuoyuna duyurmak hedeflenirdi.
Mutlaka o panellerin bir sonuç bildirgesi olurdu.
*- ZAMAN GEÇİNCE
Zamanla bu şenlikler sorun çözmekten çok sektörün buluştuğu hasret giderdiği güzel bir gün geçirdikleri etkinlikler haline geldi.
Ben de geçen bu yıllar içinde sürekli sorunlarla boğuşmak, laf yetiştirmek vs den yoruldum.
Karar verdim artık bende tanıdıklarımı göreceğim sohbet edip iyi vakit geçireceğim, hayalim bu.
İki sene içinde ihracatına bir kere fon üç kere yasak konmuş bir ürünün hedeflerini stratejisini vs konuşmak zaten komik ve o sektörü temsil eden ve yasaklar konurken, prim ve destek kaldırılırken fikri sorulmayan hatta haberi olmayan stkların yetkililerinin anlattıklarını dinlemekte abez.
Hemşerilerimi görürüm, bir kaç yağ tadarım, şansım varsa hamaset dışında bir şey anlatana rastlarım belki, kağıttan yazılı bir metni okumak yerine içinden geldiği gibi konuşan…
O etkinlikleri beraber yaptığımız ve çok genç kaybettiğim arkadaşlarımın mezarını ziyaret ederim yeter bana çok bile.
Sektörün sorunu varsa, devası var, ‘kitaptadır’ der geçeriz bu saatten sonra…
*- KÜFÜR DENİNCE
“Küfürle’ ilgili çok kez uzun uzun yazılar yazmaya çalıştım.
Son yıllarda ise bu yüzden psikiyatriste gittim.
Sinirimden ve haksızlığa dayanamadığım için ağzımdan, istem dışı, kötü sözler çıkıyor, dedim.
Bazı ilaçlar verdi, biraz kullandım,,,
‘Küfürbaz’ denilince aynen ‘kumarbaz’ gibi bazı isimleri düşünüyorum. Örneğin Can Yücel gibi…
Her ne kadar yakınları ‘Yok öyle bir şey, adını kullanıyorlar’ diyorlarsa da, çoğunluk böyle düşünmüyor.
İşte bir örneği;
“Yıllar önce Can Yücel'in ODTÜ’de yaptığı bir konuşmadan bahsedilir.
Üç bin kişilik mimarlık amfisi tıklım tıklım dolu, hatta onu dinlemek için ayakta kalan onlarca kişi vardır.
Can Yücel konuşmaya şöyle başlar:
‘Biz hiç bir b.. olamadık!’
Salondakiler bir anda neye uğradıklarını şaşırırlar.
Derin bir sessizlik kaplar ortalığı.
Salona gelmeden birşeyler içmesine rağmen güzel bir konuşma yapar. Hiç şüphesiz, belirtildiği gibi bol küfürlü bir konuşma.
*- HEP BÖYLE!
Söyleşinin soru-cevap kısmında ön sıralarda oturan hanım hanımcık bir kız öğrenci parmak kaldırıp Can Yücel’e şöyle sorar:
‘Can Bey, bizler şiirlerinizi ve düşüncelerinizi çok beğeniyoruz, size büyük bir saygı duyuyoruz ama konuşmalarınızda çok fazla küfre ve argoya yer veriyorsunuz, küfürlü konuşmasanız olmaz mı?’
Can Yücel önce susar, sonra yavaşça doğrulur, o kocaman ellerini kürsünün üzerine koyup:
‘Küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur.
Küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!’ deyince salonda bir alkış kopar.
Sonra tamamen ayağa kalkıp şöyle bitirir konuşmasını:
‘Arkadaşlar bugün de çok kafa s…!’
‘Can Babaya!’ bir mahkeme çıkışında soru soran gazeteci şu dörtlüğü cevap olarak alır:
“Ne yorum ne forum,
Belki yarın konuşurum
Öyle gitti ki durum
soru sorana k’um!..”
Can Yücel, ‘Bana şiirlerinde küfür etme!’ diyorlar, usulsüz…
Ulan bu kadar kişiye nasıl anlatayım küfürsüz?’
Sanıyorum Can Yücel’in özel şiirlerini bir şekilde duymuşsunuzdur,
Yazılarımda birçok sözcüğü ve cümleleri değiştirdiğimiz da, genel ahlak kuralları içinde değiştirdiğimi biliyor, anlıyorsunuzdur…
*-
0 Yorum