Telefon
WhatsApp
BİR KİTAP GÖRÜŞÜMÜ DEĞİŞTİRDİ

*- FARKINDA DEĞİLDİM

İşte gerçek değerini yıllar sonra anladığım Alaattin Gürpınar da, o zamanlar genç bir fotoğrafçı idi,

Ben kalabalıkta farkında değildim.

İzmir’de göreve başlayıp, çeşitli ve önemli gazetelerde ‘foto Muhabiri’ olarak görev yapmaya başladığında, beni Kütahya’daki yemekten hatırladığını söyledi.

Anımsadım ve bu günlere birlikte geldik.

Bence aramızdaki ‘sessiz- çilekeş kahramanlardan’ biri sevgili Alaattin…

Onu gözünüzün önüne, gazeteci- foto muhabiri olarak değil, ‘Bir müdürün özel kalem müdürü’ olarak getirin.

Çünkü büyüklerine hep saygılı, hürmetli davranmış, nedense herkes bir adım önde durmayı sever ve gereksiz atak yaparak kendini göstermeye uğraşırken, sahtekâr siyasiler gibi, Alaattin hep bir adım geride kalmış ve sanatını icra etmiştir.

İzlememde yanıldığımı sanmıyorum.

 

*- YÜKLÜ DARACIĞI

Spor servisinde Bornovalı Hüseyin Yangır vardı, hani şimdi televizyonlarda doğru yanlış yorumlar yapan, önceki ya da şimdiki isimlerden söz ederken, duyduklarını yanlış anlatan, nakledenler var ya, onların yanında gerçekleri bilen birkaç kişiden biri, ansiklopedi kişi biriydi.

İşte Alaattin Gürpınar da öyle…

Hiç ama hiçbir şeyi unutmamış…

Aklının bir köşesinde duruyor.

Açıkça söylüyor;

‘Benim büyük ders aldığım ustalardan biri de Yaşar Aksoy…’ diye…

Yine gocunmadan bunu şöyle ifade ediyor:

‘Ben Yaşar Aksoy’un çantasını bile yıllarca taşıdım…’

Hani ‘bana bir harf öğretenin kulu kölesi olurum’ var ya, onun gibi bir şey..

Hastane yatağında, ‘Bugün ne yazayım?’ diye düşünürken, bir Koah hastasının ‘zor nefes alması!’ dikkatimi çekti.

Konuyu bulmuştum:

‘Nefesinizi hafife almayın!’ diye…

 

*- ‘İZMİR BABA!’ OLMAYINCA

Ama bunu bana anımsatan da, düşündüren de, yazılarını dikkatle takip etmeye başladığım Alaattin Gürırmak oldu…

Günlük paylaşımında şöyle diyordu:

“İzmir'de Sancar ağabeyimin yokluğunu görüyorum...

Evet Pandemi süreci 3 yıl önce bitti…

İZMİR kültür Sanat etkinliklerine göz atıyorum...

‘Bir eksiklik var, ama ne?’ diyordum...

Hemen fark ettim, ‘İzmir Baba’ ünvanlı MUSTAFA SANCAR MARUFLU AĞABEYİMİZ yok!..

TAM 33 YIL Sancar Abimin,İzmir etkinliklerini gazeteci olarak tanığı oldum yaptığı Devlet organizasyonlarında fotoğraflarını  çektim...

Allah rahmet eylesin mekânı Cennet olsun...

Fotoğrafımız 2016 yılına aittir...

Fotoğrafımızı Karşıyaka Sevdalısı Avukat Vehbi Mogol ağabeyim çekmişti...

Sağ olsun var olsun…”

(Sevgili Alaattin bu arada yazıya fotoğrafını da koymuş)

 

*- GENLERİMİZDE VAR

Merak ediyorum;

Acaba aramızda böyle vefalı ve öz benliğinden karşısındaki için çok şey veren kaç tanıdığımız var?

Tabii vardır, belki siz de bunlardan birisiniz ve zaman zaman kendinize kızıyorsunuzdur, ‘Ben neden böyleyim?’ diye…

Doğru insanların, aynen Alaattin Gürpınar gibi ‘ezik bir halde’ olduklarını, tutulduklarını, onlara ‘kunta- kinte’ muamelesi yapıldığını…

Bu işyerinde de oluyor, aile ve arkadaş ortamında da, toplantılarda da…

Her yerde…

Ben söyleyeyim:

‘Yaradılış ve karakter bu, genlerinizde var, değişmez, değiştirilemez!’

 

*- FARKINDA DEĞİLİZ

“Önce Sağlık!’ dediğimiz için hemen sözünü önceden ettiğim konuya, ‘Nefesinizi hafife almayın’ a gelelim:

‘Vefalı, yıllarca milli sporcularımızın hekimi, Doktor Şaban Acarbay üstadımızı dinleyelim:

“Konu sağlıklı yaşam ve iyi hissetmek olduğunda aklımıza hemen dengeli beslenmek, spor yapmak, düzenli uyumak gibi alışkanlıklar gelir.

Yaşamın en temel göstergesi olan ‘Soluk almayı’ ise basit ve tamamen kendiliğinden gerçekleşen bir eylemmiş gibi görür, çoğu zaman nasıl soluk aldığımızın dahi farkında olmayız.

Oysa günde ortalama 20 bin kez bir şeyin, sağlığımızla ilişkili olmayacağını düşünmek onu fazla hafife almak olmaz mı?

Yemek yemeden, su içmeden ve uyumadan günlerce durabiliriz.

Ama soluksuz birkaç dakika bile dayanamayız.

Düşünmeden, hareket etmeye kadar her faaliyeti gerçekleştirmek için sürekli ve düzenli olarak oksijen (O2) almamız gerekiyor.’

 

*-SAĞLIKSIZ UYUM SAĞLAMA (!)

‘Birçok insan, aslında nasıl nefes aldığına dikkat etmiyor!

Astım, akciğer enfeksiyonu, kronik kalp yetmezliği gibi hastalıkların nefes darlığına yol açtığı bilinse de, bu tür bir hastalık teşhisi konulmayan birçok insan ‘sağlıklı nefes almak’ sorun yaşayabiliyor.

‘Solunum işlev bozukluğu’ olarak adlandırılan bu durum aynı zamanda az önce sözünü ettiğimiz hastalıklara eşlik edebiliyor ve belirtilerin şiddetini arttırıyor.

İşin kötü yanı ise; ‘Solunum İşlev Bozukluğu’ olan kişilerin bir bölümünün, bu duruma uyum sağladığı için, tıbbi yardım aramaması!..

Birçok kişi, ‘rahat nefes alamadıklarını’ fark ettiklerinde, kendilerini zorlayacak aktivitelerden; spordan, şarkı söylemekten uzak duruyor.

Böyleleri herhangi bir tedavi görmeden, bu hastalıklarla yaşayabiliyorlar.

Bu nedenle uzmanlar, özellikle, kendi yaş grubundan insanlarla, merdiven çıkmak, hızlı yürümek gibi basit etkinlikler yaparken, sürekli geride kalıp, zorlandığını fark ettiğinde, yeterli ve düzenli nefes alamadığınızı fark ettiğinizde, doktora başvurmalısınız…

 

*- STRESTEN KURTULMAK İÇİN

“Şunu da söyleyeyim:

Stres bağışıklık sistemimizi baskılayarak, başka hastalıklara karşı daha savunmamız olmamıza yol açarken, aynı zamanda endişe ve depresyona neden oluyor.

Stressiz bir yaşam ise günümüz koşullarında ne yazık ki mümkün değil.

Stresin verebileceği zararları biraz olsun azaltmak mümkün!

Bunun için yapabileceğimiz en basit şey ise; yavaş ve derin nefes alarak, vücudumuzu ve zihnimizi rahatlatmaktır.

Nefes aynı zamanda

Araya sıkıştırayım:

Nefesimiz dokuz gün boyunca, tıp diliyle, kitle spektrometresiyle analiz edilmeye başlandı.

Bu da şunu gösteriyor:

Yakın zamanda nefesimiz de, aynen parmak izi gibi kullanılacak…

Nefes sadece stres seviyemizin değil, bazı hastalıkların da göstergesi olabiliyor,

Örneğin:

Yıllardır akciğer kanseri, yumurtalık kanseri ve göğüs kanseri gibi birçok hastalığın teşhisinde nefesin kullanımıyla ilgili gerçek araştırmalar yapılıyor, uygulanıyor.

Nefes alıp verme ve hızı ile ilgili çok şeyler anlatabiliriz, ama bunu doktorunuza bırakıyorum.”

 

*- “O ‘HAYIR!’ DEDİ”

Franca Viola 17 yaşındaydı ve yasa, tecavüzcüsüyle evlenmesini buyuruyordu, aksi takdirde sonsuza dek ‘lekelenmiş, kirlenmiş’ sayılacağını söylüyordu.

O ise `hayır!` dedi.

1965’te Sicilya’nın Alcamo kasabasında yaşayan genç bir kadın olan Franca Viola, İtalyan tarihini değiştirecek bir karar aldı.

Ancak önce hayatta kalması gerekiyordu.

Franca, mafya bağlantıları olan Filippo Melodia ile ilişkisini bitirmişti.

Melodia reddedilmeyi kabullenemedi.

26 Aralık 1965’te, silahlı bir grup adamla birlikte Viola ailesinin evine baskın düzenledi.

Annesini dövdüler.

Franca’yı ve onu korumaya çalışan sekiz yaşındaki kardeşi Mariano’yu kaçırdılar.

Mariano serbest bırakıldı.

Franca bırakılmadı.

Sekiz gün boyunca esir tutuldu; tecavüze uğradı, korkutuldu ve sürekli olarak saldırganıyla evlenmeye zorlandı.

Çünkü 1965 İtalya’sında çözüm buydu.

Bu bir yasa hükmüydü.

İtalyan Ceza Kanunu’nun 544. maddesi, bir tecavüzcünün mağduruyla evlenmesi hâlinde cezadan tamamen kurtulmasına olanak tanıyordu.

Bu uygulamaya ‘matrimonio riparatore’ yani ‘onarıcı evlilik’ deniyordu. Amaç, tecavüzün ‘kadının onurunu yok ettiği’ varsayımına dayanarak, evlilik yoluyla bu ‘onuru’ yeniden tesis etmekti.

Kadının onuru…

Suçun faili değil…

 

*- ‘HAYIR!’ DEDİ

Ve bu olay, tarih öncesi bir döneme değil, 1965’e aitti.

Beatles’ın ‘Yesterday’i yayımladığı, ABD’nin Vietnam’a asker gönderdiği yıla.

Modern İtalya’da tecavüz mağdurlarından, tecavüzcüleriyle evlenmeleri ya da toplumdan dışlanmaları bekleniyordu.

Franca sekiz gün sonra kurtarıldığında, çevresi - toplumu, hatta ailesinin bir kısmı - ondan ‘alışılagelmiş’ yolu izlemesini bekliyordu:

Evliliği kabul etmek ve ‘mahvolmuş’ hayatına devam etmek.

Ama Franca Viola ‘hayır’ dedi.

Babası Bernardo Viola’nın desteğiyle evlenmeyi reddetti ve eşi benzeri görülmemiş bir adım attı:

suç duyurusunda bulundu.

Tepki sert ve acımasızdı.

Ailesi toplumdan dışlandı, tarlaları ateşe verildi, soyadları utançla anılır oldu.

Sicilya’da, ‘namus’ kavramının derin kök saldığı ve mafya etkisinin güçlü olduğu bir ortamda bu kadar köklü bir geleneğe başkaldırmak hayati risk taşıyordu.

Ancak Franca geri adım atmadı.

Dava, ulusal bir sansasyona dönüştü.

İtalyan toplumu, ilk kez tecavüzcüyü koruyup mağduru cezalandıran bir yasayla yüzleşmek zorunda kaldı.

Gazeteler her ayrıntıyı yazdı; ülke ikiye bölündü;

Franca’nın cesaretine hayran kalanlar ve onu ‘ailesini utandırmakla’ suçlayanlar.

1966’da Filippo Melodia suçlu bulundu ve 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Franca Viola, ‘onarıcı evlilik’ teklifini açıkça reddeden ve tecavüzcüsünü yargı önüne çıkaran İtalya’nın ilk kadını oldu.

Bu olay, kültürel anlamda bir kırılma yarattı.

İtalya Cumhurbaşkanı Giuseppe Saragat onu kabul etti.

Papa VI. Paulus, onunla görüşerek Katolik Kilisesi’nin dahi değişmekte olan değerleri fark ettiğini sembolik biçimde onayladı.

 

*- GÜNEŞ IŞIĞINDA GÖRMEME

Bugün yine bir okuyucumuzun sağlıkla ilgili bir sorusuna yanıt vermeye çalışalım.

 Soru çok önceden yazılmış ama ancak yanıt verebiliyoruz, hikayeci ağzıyla 'af‘la!’ diyorum, bu gecikme nedeniyle:

Soru şöyle:

“Güneşin yaydığı zararlı ışınlar katarakt gibi göz hastalıklarına yol açabilir mi, ne yapmalıyız?”

“Eğer bu sorun sık sık tekrar ediyorsa veya şiddetliyse, bir göz doktoruna başvurmanız önemlidir.

Güneşli havalarda güneş gözlüğü takmak, gözlerinizi UV ışınlarından koruyarak rahatlamanıza yardımcı olabilir.

Güneş ışığında görememe sorununun birkaç olası nedeni olabilir:

Fotofobi (Işık Hassasiyeti): Bu durum, gözlerin ışığa karşı aşırı duyarlı olmasıdır.

Güneş ışığı, floresan ışık veya diğer parlak ışık kaynakları rahatsızlık ve görme sorunlarına yol açabilir.

Fotofobi, migren, göz enfeksiyonları, göz kuruluğu gibi çeşitli sağlık sorunlarının bir belirtisi olabilir.

Göz Hastalıkları: Katarakt, makula dejenerasyonu gibi bazı göz hastalıkları, parlak ışıkta görmeyi zorlaştırabilir.

Gözünüzün güneş ışınlarına uzun süreli maruz kalması sonucunda ‘kar körlüğü’ olarak da bilinen fotokeratite yol açabilir.

İlaç Yan Etkileri: Bazı ilaçlar, özellikle antibiyotikler, ışık hassasiyetine neden olabilir.

Telefon Ekranları: Telefon ekranları güneş ışığında iyi performans göstermez. Bu ekran türleri, kendi ışıkları olmadığı için dış ışık kaynaklarına bağımlıdır ve güneş ışığı gibi parlak ortamlarda görünürlükleri düşer.

 

*- GÜNEŞİN NEDEN OLDUĞU GÖZ HASTALIKLARI

Güneşin yaydığı zararlı ışınlar katarakt gibi göz hastalıklarına yol açabilir.

Ne Yapmalısınız?

Eğer bu sorun sık sık tekrar ediyorsa veya şiddetliyse, bir göz doktoruna başvurmanız önemlidir.

Güneşli havalarda güneş gözlüğü takmak, gözlerinizi UV ışınlarından koruyarak rahatlamanıza yardımcı olabilir.

Umarım bu bilgiler yardımcı olur, bir süre önce sağlık desteği ve bilgisi isteyen okuyucularımıza…

Bugünlük araştırmalarımız da bu kadar…

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği